Dept. Q – Sezon 1, Bölüm 3

🎙️ Dept Q Podcast – Bölüm 3 Yayında! 🚨

Eğer ikinci bölümde "Daha fazlası olamaz!" dediyseniz… üzgünüz ama yanıldınız. Üçüncü bölüm, hem duygu hem gerilim skalasını tavan yaptırıyor! Bu sefer sadece olaylar değil, karakterlerin iç dünyaları da darmadağın. Hazırsanız, bu bölüm sizi biraz sarsacak. 😮‍💨

💥 Ve elbette bonus gündemler de var!

📢 Bu bölüm de tam anlamıyla boş yapmayanların bölümü.

🎧 Dinle, düşün, tartış, şaşır. Dept Q evrenine hoş geldin.

Unutma: bu yalnızca bir podcast değil, bir yolculuk.

Bölüm İncelemesi: Dept. Q 3. Bölüm

Giriş ve Bölüm Değerlendirmesi

Soner: Çekim alanına hoş geldiniz. Bugün Altuğ'la beraber Dept. Q'nun tam 3. bölümünü konuşacağız. Altuğ, merhaba, nasılsın?

Altuğ: Evet, hoş geldi herkes, iyiyim. Sen nasılsın bakalım Soner? Nasıl, beğendin mi 3. bölümü?

Soner: 3. bölümü çok beğendim. Bu sıcak havada gidebilecek bir dizi yok abi, ben diyeyim sana. Yani hiçbir dizi çekilmez bu sıcakta ama Depq gidiyor.

Altuğ: Bir şekilde gidiyor. Benim de gitti. Fena değil. Peki hani sonda soracağım soruyu başta sorayım. Kaç veriyorsun bölüme?

Soner: Abi bölüme ben 8,5 veriyorum.

Altuğ: Bravo. Ben de 8,5 veriyorum. Farkındaysan 1 ve 2'den daha düşük verdik. Dikkatini çekti mi bilmiyorum ama birazcık hani bağlama bölümü olmuş yani. Konuları böyle biraz yerine oturtalım. Bölümü idi bu sanırım. Çünkü böyle başlıkta hani hep birbirimize sorduğumuz ya o neydi, bu neydi, bu kimin nesiydi falan gibi soruları birazcık cevaplarını bulalım diye yapılmış bir bölümdü. O yüzden çok da yadırgamadım yani.

Soner: Çok güzel bir noktaya değindin abi. Bize bayağı bir yem atıyorlar. Neyin ne olduğunu anlıyoruz ama benim bu bölümde dikkatimi çeken bir şey var abi. Seni de çekti mi? Sen geçen bölüm benzer bir şey söylemiştin aslında. Merit'le konuşan kadının sesi aşağıya erkek sesi gidiyor.

Altuğ: Evet. Farklı gidiyor.

Soner: Demek ki Merit bu kadını tanıyor gibi bir çıkarım yaptım ben. Kadın o yüzden sesini değiştiriyor gibi geldi bana.

Altuğ: Olabilir. Yani güzel bir teori ya. Bir şekilde bir ilişki var zaten farkındaysan. Yani şimdi direkt bölümün sonundan giriyor gibi olacağım ama geçmişle bir bağlantı var yani günün sonunda. Şimdi birazcık ilerleyen dakikalarda konuşuruz zaten onu da. Orada bir bağlama çekiyorlar geçmişle gelecek arasında. Dolayısıyla bir noktada bir şekilde tanıyor yani. Ama şu bir gerçek ki Merit o tankın içinde ne kadını ne adamı kendi orijinal sesi de duymuyor. Farklı duyuyor.

Merit'in İşkesi ve Gölgelerin Paniği

Soner: O zaman buradan başlayalım. Bölümün başında Merit'e işkence dozunu arttırmaya başlıyorlar ve o tankın içine daha fazla basınç uygulayacağız ve artık umarım sen de neden burada olduğunu anlarsın gibi bir şey diyorlar. Ben orada bayağı bir kendimi kötü hissettim abi. Hani o klostrofobik ortamdan bahsediyordun ya sen. İlk defa böyle üstüme üstüme geldi. Çok kötü hissettim abi. İnsanlık dışı bir işkenceye maruz kalıyor şu an Merit'imiz tankın içinde.

Altuğ: Bir de abi Merit'imiz, yani 4 yıldır onu anlayamamış da şimdi mi aklınıza geldi basınç vermek? O da ayrı bir şey de yani. Merit zaten son derece yine günlük yaşantısını yaşıyor farkındaysan. Hiç 4 sene hücrede kalmış etkisi yok Merit'te. Öyle de güçlü bir psikolojiye sahip kendisi. Maşallah diyeyim.

Soner: Gölgeler de bu bölümün başında biraz panik yaptılar. Bir önceki basın toplantısından korktukları için artık Merit'i konuşturmaya, daha fazla zorlamaya çalıştılar. Anladılar ki sonsuz kadar vakitleri yok. Bunu tabii onlar için partiyi biraz bozdu ama herhalde 4 yıldır oynadıkları yeter yani kıza. Abi ben Merit'in ne demesini istediklerini de anlamadım bu arada ya. Bilmiyorum o anlatıldı mı bir şekilde ama kızdan ne gibi bir şey söylemesini istediklerini ben anlamadım yani. Sende var mı o bilgi?

Altuğ: Duymak istedikleri şey aslında gerçekten Merit'in yaptığı bir hatayı itiraf etmesini bekliyor bu insanlar. O olana kadar da tutacaklar. O olduktan sonra ne yapacaklar onu bilmiyoruz. Benim teorim bu.

Soner: Evet. Güzel bir teori. Ya zaten şöyle bir şey var. Sonlara doğru yine eee bu Merit'in baktığı bütün dosyaları yığıyorlar hatırlarsan.

Altuğ: Evet.

Soner: İşte orada onlarca belki 20 30 tane dosya var ve o dosyalardan birisi muhtemelen zaten bu olayın nedeni. Onu bir şekilde ilerleyen bölümlerde bulacağız. Orada da işte zaten bir yani kendince işte Karl düşündüğü bir plan var ve o planı uygulayacak muhtemelen. O tek hangi olaya bağlanacağını bulmak için bir planı olduğunu düşünüyorum.

Altuğ: Bana şey gibi geliyor. O 5 olaydan birisi değilmiş gibi geliyor ama Karl neden onları seçti? Tabii o da bir ipucu falan aramaya çalışıyor anladığım kadarıyla.

Soner: Aynen.

Altuğ: Ya. Merit'in geçmişinde olay ve profesyonel iş hayatıyla ilgisi olan bir olay değilmiş gibi geliyor bana bu.

Soner: Evet, olabilir.

Karl ve Akram'ın Soruşturması: Ada Ziyareti

Soner: Hani başa almak gerekirse Karl ve Akram olayı yerinde inceliyorlar dediğin gibi o Ferry Bot'u biniyorlar ve o adaya gidiyorlar. Adanın adı neydi şu an hatırlayamıyorum. Her bölüm bir şey hatırlayamıyorum abi ben.

Altuğ: Muhor muydu? Öyle bir şeydi abi.

Soner: Mor mu ne böyle saçma sapan bir ada işte. Eee, oraya doğru giden feribota yani aslında aynı işte olayın olduğu günkü e feribota binip orada Karl ve Akram olayı yerinde inceliyorlar. İnceliyorlar. Ne oluyor? Bir ara işte e simüle ediyorlar olayı aslında orada. İşte nereye baktıklarına bakıyorlar. İşte rüzgar o gün de çok rüzgarlıydı vesaire diyor ve sonra işte şapkayı da atıyordu William. Akram'ın da alıp Karl şapkasını atıyor ama şapka denize doğru düşmüyor ve içeri doğru düşüyor. Rüzgardan dolayı. Dolayısıyla da aşağı kata inip o şapkanın nereye düştüğüne bakıyorlar ve işte arabaların olduğu yere düştüğünü görüyorlar.

Altuğ: Orada da bir tane adam bunları gözlemliyor. Adamın yüzünü görmüyoruz. Yönetmen aslında bir kişinin bunları izlediğini bize hissettiriyor değil mi abi?

Soner: Evet. Aynen öyle. Ben orada yalnız şeyi anladım direkt. Adamın cebinde şapkası vardı ya şapkası ve kuş vardı. O şapkalı adamın yaşlı kadının yanındaki adam olduğunu ben anladım direkt. Sen dikkat ettin mi? Onu bilmiyorum.

Altuğ: Yok etmedim abi.

Soner: Daha önceki bölüm de şu yaşlı kadınla işte bir tane adam var ya şapkalı yanında.

Altuğ: Evet.

Soner: Tanka doğru konuştukları. O adamın kafasındaki şapkanın o olduğunu ben anladım orada direkt.

Altuğ: Oha.

Soner: Bana biraz spoiler gibi oldu yani. Çünkü oraya zoomladıkları için anladım tabii. Adamın g******** şapkayı zoomladılar. O şapkada sonra aa dedim bu herifin kafasındaki şapkaydı. Yani böyle şapkaları da sevdiğim için dikkatimi çekmiş demek ki.

Altuğ: Peki Akram'ın şapkası ne diyorsun abi? Ecevit takkesi var. Takke mi denir ona? Kasketi var.

Soner: Aynen aynen öyle. Yani zaten o kasketin geniş yüzünden ve o kulakçıkları sayesinde de aslında gemiye geri düşmüş olabilir. Yani normal bir normal bir beyzbol şapkası alsan denize gidebilirdi yani. Orada farklı bir şey olabilir ya. Onu hesap etmemişler.

Karl'ın Polisliğe Dönüşü ve Kurumsal Çatışmalar

Altuğ: Abi peki burada aslında şöyle güzel bir yan var. Karl tekrar polislik yapmaya başlıyor. Bu benim çok hoşuma gitti.

Soner: Kendini vermeye başlıyor yani bu bölümden itibaren.

Altuğ: Ya normalde her şeyi Akram'a bırakıyordu. Şimdi artık kendine bir şeyler başladı.

Soner: Biraz daha az sarkastik gibiydi yani.

Altuğ: Ne yapıyorlar? İşte tekneden çıktıktan sonra Moira'daki komiserin yanına gidiyor. Ona birkaç soru soruyor. Oradaki adam da hiçbir şeyi sallamıyor. Bu arada Karl'ın Londra'dan ya da İngiltere'den geldiğini anlıyoruz o sahnede ve polis diyor ki burada hiç suç olmuyor. Tüm kötüler Londra'da yaşıyor Karl'a bakarak.

Soner: Karl tabii bayağı sinirleniyor. Orada güzel bir sahne oluyor. Bu ikisi bayağı birbirlerine alfalık taslıyor. O çok hoşuma gidiyor. Sonuç olarak aslında şöyle bir şey hissediyorum ben. Polis orada hiçbir şey yapmamış. Aslında o köyde ya da o kasabada bayağı kirli olaylar olmuş gibi bir izlenim oluştu abi sahneden sonra.

Altuğ: Evet aynen öyle. O sırada zaten şey de oluyor. Bu morkoçya'da mı?

Soner: İskoçya'da.

Altuğ: Evet. Bu klasik Britanyalıların birbirlerinden içeride nefret etmeleri olayını vurguluyorlar orada biraz. O İskoçları gömüyor, ötekisi İngilizleri gömüyor vesaire. One chance, just one chance to come back here and tell our enemies that they may take our lives, but they'll never take.

Soner: Ama hani or Karl sonuçta o adamın yapması gerektiği kadar araştırma yapmadığını ve olayı çok da sallamadığını algılıyor. O konuşma sonrasında buradan çıkıyorlar. Bu sefer Merit'in çocukluğundaki eve gidiyorlar. Daha doğrusu babasının evine gidiyorlar.

Altuğ: Babasının evinde. Hı hı.

Soner: İşte babası evde yok. Biraz bakıyorlar falan derken babası geliyor. Babası aslında Merit'i fazla sevmiyormuş. Oradaki konuşmalardan onu anlıyoruz. William'ı çok sevdiğini anlıyoruz. Babası ayyaşın tekiymiş. Annesi babası yüzünden ölmüş falanmış filanmış. Aslında buradaki sahne bize tamamen Merit ve babası arasındaki tansiyonu gösteriyor. Ve Merit'in geçmişiyle ilgili birkaç olayı, birkaç gizemi de öğrenmiş oluyoruz.

Altuğ: Aynen öyle dediğin gibi ya Meritten nefret ediyor ve William resimleri var evde. Dolayısıyla adam yani bizim Karl ve Akram geldiği zaman babasınla işte karşılaşıyorlar bir noktada ve sorduğu zaman da işte Kant diyor yani Merit için.

Soner: Tabii bu da yani dikkatlerini çekiyor bizim Karl ve Akram'ın. Çünkü direkt olarak orada bir böyle nefret var. O noktada da zaten kısa bir flashback oluyor. Karl ve Akram gittikten sonra işte Babası eskiyi hatırlıyor. Böyle Merit'le olan bir konuşmasını hatırlıyor. İşte annesi ölmüş ve Merit de nedeninin babası olduğunu düşünüyor. Ama o sırada da işte William da orada aslında. İşte William da arayı dengeleyen modunda yani hani o Merit'in çok yükselmesine de izin vermemeye çalışıyor o çocuk yüreğiyle.

Altuğ: William herkesin sevgilisi, Merit'e Kant. Kimse sevmiyor. Polis memuru da nefret ediyor ya kızdan yani. Lan sen polis memurusun. Kadın savcı. Sen neden öyle konuşuyorsun ki ölmüş kadının ya da gitmiş kadının arkasından? Kimse Meri'i sevmiyor mu? Orası net.

Soner: Orası net. Evet. Nefret ediyorlar kadından. Bir nedenle, ileride anlayacağımız bir nedenle muhtemelen.

Altuğ: Merit bana çok tatlı geliyor şu an ezildiği için.

Soner: Ezilenin yanındayız diyorsun her zaman.

Altuğ: Abi Türk olunca böyle ya direkt yenilenin ezilenin yanında oluyorsun.

Soner: Ya. Günün sonunda e bir gerçek var ki adada bir şeyler olmuş. Çünkü onu da şuradan anlıyoruz. Merit'in aslında 12 yıldır falan babasıyla falan alakası yok ama William'ı alıp bir nedenden dolayı oraya doğru yola çıkıyorlar. 12 yıldır görmemiş. Dolayısıyla Karl'la Akram da bunu sorguluyor. Yani 12 yıldır bu kadın kızla alakan yok. Yani ne oldu? Niye sana geliyordu diye soruyorlar babasına. Babası da diyor ki, "O ana kadar bana geldiklerini bile bilmiyordum." diyor.

Altuğ: Abi o flashback'te şey çok hoşuma gitti benim. Merit'in babası beyaz saçlı. Artık flashback yaptıkları zaman siyah saçlı ama adamın suratı aynı. Hiçbir şey değişmemiş.

Soner: Abi aynı şeyi düşündüm. Aynı şeyi düşündüm. Adamın suratı direkt aynı. Sadece saçını boyamış. Herifin yani bari birazcık biraz makyaj falan yapın hayvan herifler.

Altuğ: Abi yaş ama böyle olmuyor.

Soner: Böyle olmuyor yani. Tamam okey anladık yani. Hani sadece saç boyama da yani ne bileyim birazcık alay eder gibi olmuş yani bizle. Kim uğraşacak şimdi demişler yani makyajla falan hiç uğraşmayalım demişler. O değişikti harbiden.

Akram'ın Gizemli Geçmişi ve Rolü

Altuğ: Komiserle konuşurken Ekrem'e şey diyordu ya burada hani ben kaybolanları bulma konusunda çok iyiyimdir diyor. O orada yine bir tırtırdı beni Ekrem abi. Bayağı bir şey veriyor bana. Gus Bumps'ı.

Soner: Abi Akram'ın karanlık bir geçmiş olduğu kesin yani. E çünkü bir arada da böyle arabada bir muhabbet oluyor. Hani dark tarafta mıydın, iyi tarafta mıydın, kötü tarafta mıydın gibi bir soru soruyor Karl. E o da hani iyi kötü hani kime göre iyi, kime göre kötü gibi bir cevap veriyor. Yani hani iyinin kötünün aslında subjektif olduğunu söylüyor. Ama yani bir gerçek var ki onun geçmişinde bir karanlık kısım var. İlerleyen zamanlarda da öğreneceğiz onu herhalde.

Altuğ: Bence abi Akram şey yapıyor. Suriye'de Bounty Hunter gibi bir şey. Nedense öyle hissettim.

Soner: Bence hani kötü bir adam gibi çıkacak göreceli olarak yani. Tabii.

William'ın Kaçışı ve Gizemli Resimler

Altuğ: William'a dönüyoruz artık. William kaçmış o hapishane diyeceğim Eagle House'tan kendi evine dönüyor. Kendi evine döndükten sonra duvarda bir yeri açıyor. Orada bir tane çanta var. Kimse dokunmamış. Evin her tarafı mahvolmuş. Tabii 4 yıldır kimse gitmediği için oraya işte casusları taşınmış. İşte William bir tane çantayı çıkarıyor. Yazdığı yaptığı resimler arasından bir tane resim buluyor. O resimde bir tane kuş logosu var. Arkasında da bir tane adam onu cebine atıyor. Daha sonra gider gibi oluyor. Daha sonra gözünü bir açıyor ki ne oluyor abi orada? İşte casuslar gelmiş William'a diyor ki sen buraya nereden geldin? Ivır zıvır. William'ı da o sırada bunların elinden kaçıyor. Üç tane kişi var ya. William burada anladığımız kadarıyla o fotoğrafı görünce benim direkt aklıma şey geldi. Ha tamam bu kesinlikle o olayla ilgili bir logo. William da onu aldı birine vermek istiyor gibi hissettim. Gerçekten de öyle çıkıyor sonlara doğru. Ya William konuşamıyor ama resimle her şeyi ifade edebilecek durumda. Biz buradan bunu anlıyoruz.

Soner: Aynen öyle. Ya zaten bunlar adada işte o babasıyla konuştuktan sonra babadan yani net olarak bir şey alamadıkları için sonuçta sadece William'ı bulmak zorunda olduklarını anlıyorlar. Zaten o noktada biz William'ın hikayesine dönüyoruz. William o gün işte Forest Gump gibi koşmaya başladığı zaman e direkt o eve gitmiş. Ben o evi bu arada ilk başta anlayamamıştım yani o evin kendi oturdukları ev olduğunu. Eee böyle Allah'ın mutlu bir yere gitti gibi zannettim. Neyse dediğin gibi işte orada işte bu junkies'lerin takıldığı bir ev olmuş ya. Direkt gidiyor bu arada. Bir de üzerinden kaç yıl geçti abi zaten kadın 4 yıldır hapis ya. 4-5 yıl geçmiş. Her şey aynen duruyor yani. Çarşafından sulu boyasına kadar her şey duruyordu ya. Ev yani çok nazik davranmışlar. Hiçbir şey karıştırmamışlar. Çocuk gitti yani direkt duvardaki şeyi çantayı açtı oradan resmi çıkardı. O işte kuş mudur?

Altuğ: Adı neydi?

Soner: Adı neydi? Ne olduğunu da unuttum. O kertenkele midir? Ne kuşuysa onun resmini görüyor. Ve ilk başta ben dediğim gibi hatırladığım için adamın şapkasını yine direkt bağlantıyı kurmuş oldum. Yani o görünce o adamın şapkasını.

Altuğ: Abi müthiş yakalamışsın onu ya şu an kıskandım diziyi o kadar dikkatli izliyorum ama bunu yakalayamadım tebrik ediyorum.

Soner: Ben de ilk defa bir şey yakaladım ya şimdi 8000 kere bunu bunu vurguluyorum ama zaten hemen açıkladılar sonunda. Yani şöyle güzel bir keyfini bile çıkaramadım yakaladığım şeyi.

Altuğ: Doğru bak bu bölüm söylemeselerdi biz onu anlamasaydık bombastik olurdu senin bu çıkabet.

Soner: Aynen. Şimdi şovumu yapıyor olacaktım ama hayvanlar 15 dakika sonra açıkladı ama.

Yeni Katılımlar: Rose ve Jasper'ın Durumu

Altuğ: E böyle oluyor. Bu sahneden sonra şeye dönüyoruz. Depq'ye dönüyoruz. İşte kızın adı Rose'u değil mi?

Soner: Rose bunu kapıda bekliyor Karl'ı. Çünkü neden? Rose aktif rol oynamak istiyordu üst katta Moira ile birlikte ama o ona izin vermiyordu. Dolayısıyla bu hani tek şans, tek yol olarak eee bizim Karl'ın ekibine katılarak hani sahada bir görev almaya yani böyle eee bu doküment işin dışında eee direkt olarak bir casele ilgilenmek istediği için aslında Karl'ın ekibine katılmak istediğini söylüyor. Karl da çok isteksiz gibi olsa da aslında eee sonuçta onun da ekstra bir yardıma ihtiyacı var. Her ne kadar böyle hani hiç anlaşamıyormuş gibi olsa da bunun iyi bir fikir olabileceğini düşünüyor ve ekibine katılıyor. Bir de arada Jasper'ı sıkıştırıyorlar. Yine.

Altuğ: Bu bölümde oldu.

Soner: Doğru. Evet.

Altuğ: Bu Rose hikayesinden önce.

Soner: Hı hı.

Altuğ: Böyle bir git de ateşkes yapalım falan falan gibi bir muhabbet oldu yani orada. Orada tam olarak ne oldu ya? Anladın mı sen?

Soner: Abi orada tam olarak ben şunu anladım. Jesper Stepsan yani üvey evlat. Yani Karl'ın eski eşinin çocuğu ama Karl'dan değil. Bayağı bir açıkladım kelime anlamını. Step son dedikten sonra dört farklı şeyle Stepsan'ın ne demek olduğunu bilmeyenler için bilgilendirici bir bölüm oldu.

Altuğ: Bölümümüzün adı Stepsan oluyor. Önümüzdeki bölümde Step Girl'ü anlatacağım.

Soner: Bir an step m anlatacağım dediğin için çok korktum.

Altuğ: Onu da 18 podcast'imizi de anlatacak. Hatta o bölümün adını da How I Met Your Step Mother koy. Neyse ya. Jasper kendi evladı değilmiş ama kendi evladı gibi bakıyor ya. Helal olsun yani. Ne olmuş? Karl o kadınla beraberken Jasper'la beraber Karl'ı bırakıp gidiyor kadın. Jasper da diyor ki ben burada yaşamak istemiyorum. Sen de bana bakmak istemiyorsun ama belli bir yaşa kadar bunu yapmak zorundayız. O zamana kadar ikimiz de birbirimize saygı gösterelim. Sen ne istiyorsun? Ben ne yapayım diyorlar. O da diyor, "Okula git." diyor. İşte müziği bu kadar sessiz dinleme falan filan. Jasper da okey diyor. Karşılığında da Karl'a diyor ki sen bu kadar işte ars ya g** ve olma diyor. Yani benim hayatıma bu kadar karışma diyor. Karl da tamam diyor. Ben bu kadar götüğüm diyor. Aynen öyle. Çok güzel ifade ettin. O duyguyu direkt bize verdin. İfadelerini.

Soner: Bu sahnede bunlar oldu abi. Çok işte stepli, g** bir şey olduğu için senin anlamaman ne?

Altuğ: Evet. Ama şu an dinleyen herkes çok net bir şekilde anladı diye düşünüyorum. Gayet güzel bir örnekleme oldu.

Soner: Ya burada bir aile dramı yaşanmış. Biz burada bunu anlıyoruz. Aslında küçümsediğimize bakmayın ama hem Carl hem Jasper ya Jasper bayağı kötü durumda ikisi de. Ya Jasper o müziği o kadar gürültülü dinliyorsa abi bu cry for help'ti yani. Bir yardım çığlığıdır. Çocuğun yaptığı tüm şımarıklıklar aslında arkasındaki büyük problemleri yol açtığı isyandır. Yani biz hepimiz genç olduk. Genç çocuklarımız var falan. Ya senin var mız dedim de genç çocuğun var. Biz biliriz bunları abi. Bu sahneler bizim yüreğimize dokunuyor. Ben gerçekten o sahneyi sevdim bu arada. Hatırlatmana sevindim abi. Teşekkür ediyorum. Güzel bir sahneydi.

Altuğ: Evet. Güzel ya. O çocukla e bütün sezon uğraşacak yani orası belli.

Soner: Evet.

Altuğ: Ama ne minvalde uğraşacağını çok anlamıyor. Yani o yüzden o da güzel yani. Tamam orada problemli bir ilişki var falan.

Soner: Evet.

Altuğ: Ama hani o da daha böyle ya sadece işte böyle bir çatışma gibi değil de sanki bir şeye bağlanacakmış hissiyatı var bende.

Soner: Evet.

Altuğ: Ya. O yüzden o muhabbeti de merak ettim yani.

Soner: Abi burada Jasper'ı kesinlikle kaçıracaklar ben diyeyim sana ya. Çünkü Karl'ı çok yakın takip ediyor bunlar ya. Gördün işte Feribot'ta o şapkalı adam ya. Karl'ın peşinde olduğunu biliyor bence. Karl'ın ya Hoca devletin savcısını kaçırmış ya abi. Bunlar 4 yıldır tutuyor ya. Karl her türlü kaçırırlar gibi geliyor bana. Bir de daha Karl'ın kendi olayı var. Bu bölüm hiç o yoktu. Eee, yani belki bu adamlar da onun içindedir. Belki Karl'ı bir şey ne bileyim çıkar ama Jasper bence kesin kaçıracaklar ve Karl'ın hassas noktası olacak gibi geliyor bana. Biraz klişe ama bana öyle geliyor. Evet.

Altuğ: Ya ondan tam şu an çok emin olamadım. Çünkü neden emin olamadığımı da söyleyeyim. Bu bizim felç olan arkadaşı var ya bir noktada yanına gittiği.

Soner: Evet.

Altuğ: Ya orada mesela Karla konuştukları zaman o arkadaşımız o adam bu olayın o an geliştiğini aslında planlı olmadığını söylüyor.

Soner: Hı hı.

Altuğ: Hatta Karl da öyle düşündüğünü söylüyor. Dolayısıyla aslında öyle dediği için de.

Soner: Hı hı.

Altuğ: Ben çok böyle planlı bir şey olmadığı teorisine göre çok da izlemediğini düşündüm.

Soner: A, mantıklı dediğin. Bakalım.

Altuğ: İğrenç anlattım ama umarım anlamışsındır.

Soner: Anladım. Ben anladım ama diğer dinleyenler anladı mı bilmiyorum artık. O da anlamayan bize yazsın. Ben Altuğ'un numarasını veririm.

Altuğ: Aynen. Ben anlatırım. Beni arayın. Ya şunu söylemek istedim. Günün sonunda hani bunun aslında planlı bir saldırı olmadığını düşünüyor.

Soner: Hı.

Altuğ: Karl da o felçli adam da.

Soner: Hı hı.

Altuğ: Yine ismini hatırlayamadım. Yani öyle olunca da eee bana bu sefer şey gibi düşündürttü. E o yani aslında tam geçmişte bir ortak bağları var.

Soner: Hı hı.

Altuğ: Orada tesadüfen görüyor Merit'i diye düşündüm ben. Ve o fırsattan da faydalanıp Merit'i kaçırdı diye düşündüm.

Soner: Olabilir abi. Bakalım ya. Heyecanlı. Bu arada adamın adı James abi. Unutmayalım artık o fik unutuyorum ya. Özür dilerim James buradan gerçekten sürekli adını unutuyorum.

Altuğ: Abi James de Womanizer çıktı ha. Hemşireyle arayı yaptı falan böyle iki bölüm önce intihar etmeye çalışıyordu. Nereden nereye?

Soner: Aynen. Uçlar uçlarda yaşıyor hayatı James ya.

Altuğ: Mükemmel bir karakter ya. Bu arada Rose sahnesinden bahsettin abi. Rolls sahnesinde benim en çok hoşuma giden şey şuydu abi. Rose dedi ben işte sonuna kadar gider inanılmaz araştırırım dedi. Ben böyle insanlara bayılırım abi. İş yerinde falan direkt işe alacağım insan tipidir. Roll'un da öyle birisi çıkması çok hoşuma gitti. Rose da iyi oynuyor bu arada. Onun da şey oyunculuğu hoşuma gidiyor.

Soner: Evet. Evet. Güzel. Ben de ben de seni beğendim. Bu arada şey var bir de o arada.

Altuğ: Yook.

Akram'ın Keşfi ve William'ın Bulunuşu

Soner: Akram da bu William'ın eski evine gidiyor.

Altuğ: Evet.

Soner: Sanki polismişçesine. Halbuki değil yani aslında sadece bir yardımcı ama Karl'ı o eve yolluyor ve e Akram da tek başına o eve gidiyor ve eliyle bulmuş gibi o kutuyu Akram da buluyor. Lanet olası resimler yani direkt yani to the point gidip buluyor resimleri ama hani e bir şekilde zaten hani William'ı da bulmaları gerektiği için onu o şekilde bağlamışlar diye düşündüm ben de.

Altuğ: Abi çok basit oluyor yani hani biraz inandırıcılığı gidiyor. Hani öbür türlü farklı alternatif ne olabilir? Hani içeri polis yar hepsi araştırır. Onun sonucunda resimler çıkar. Var. O daha iyi olurdu değil mi?

Soner: Ya daha iyi olur ya da ne bileyim abi işte resimler ortalığa saçılmıştır da ama hoş 4 yıl geçmiş üzerinden ya resim mi kalır anasını satayım? Börtüsü böceği ya küfünden zaten yok olur o küften.

Altuğ: Şeyden yani nemden rutubetten yani. Adam gitti direkt duvardan George diye çantayı çıkardı ya. Ama şey güzel olurmuş yani dediğin gibi ne bileyim yani polis kaydında işte resimleri bul yani. Aynen. Üzerinden yani 3.000 gün geçmiş orada resim. L pırıl pırıl duruyor yani.

Soner: Sonra alt kata iniyor Ekrem. Bu sefer tane junkie var işte onları kaldırıyor. Diyorlar bu resimler nereden geldi falan filan muhabbeti yapıyor. Adamın teki çıkıyor işte artistlik yapıyor. Ben sana bir şey söylemem falan diyor. Ekrem abi onu hemen bir tutuyor boynundan bir yerden sıkıyor. E adam etkisiz hale geliyor. Buradan da anlıyoruz ki Ekrem işkence konusunda da bayağı iyi. Self defens demeyeceğim burada abi. Adamın yaptığı inanılmaz bir şeydi yani.

Altuğ: Aynen aynen o yani bir takım skilleri olduğu belli yani adamın buna torture dahil herhalde.

Soner: Direkt. Ama sahnede şöyle bir şey oluyor. Sen biraz bahsettin. Ben de ufak bir detay ekleyeyim. Karl diyor ki madem insanları hani bulunmak istemeyen insanları iyi buluyorsun o zaman hadi git William'ı bul diyor. Akram da hemen direkt eski eve gidiyor. Eski evden sonra bakıyor orada işte Junkies bu adam geldi. Daha sonra kaçtı gitti diyor. Direkt bu sefer kimin o işte bir önceki ilk ilk iki bölümdeki o bizi korkutan bakıcının evine doğru William gitmiş.

Altuğ: Kamera görüntüleriyle onu buluyorlar. Daha sonra o kadının yanına gidiyorlar. İlk başta biz kadın aldı onu sakladı sanıyoruz ama öyle değil. William arka bahçede işte bir tane ufak kış bahçesi var. Onun içine girmiş. Orada sızlanıp durur pozisyonda görüyoruz.

Soner: Evet.

Altuğ: Aynen öyle. Onu Akram fark ediyor zaten. Kadın da farkında değil William'ın oraya girdiğinin. Akram bir şekilde pencereden bakıp direkt.

Soner: Kimse hiçbir şeyin farkında değil abi. İskoç ya da ya.

Altuğ: GPS gibi herif yani resmi Laps diye yerinde buluyor. William'ı yani oturduğu noktayı buluyor falan. Neyse yani günün sonunda işte William'ın oraya gideceğini zaten öngörüyor. Öngördükten sonra da işte oraya gidiyorlar ve işte bir şekilde eee William'ı da bulmuş oluyor o sırada. Ondan sonra mesela o kısım bana biraz şey geldi. Hani ben böyle iki saat ıkınırlar şimdi şimdi William'la iletişim kuramazlar falan böyle bizi süründürler falan diye düşünmüştüm ama.

Soner: Tam tersi William'la oturuyorlar. William yemeğini falan yiyor güzelce acıkmış da bir haliydi. Uzun zamandır koşturduğu için limonatasını falan içiyor. Sonrasında oturuyor ve eee direkt olarak Laaps diye o cebine aldığı bu kuş mudur, hindi midir o resmi çıkartıyor ve bizimkilere gösteriyor. Bizimkiler tabii ilk başta anlam veremiyor ama resmin arkasında da işte böyle eee siluet olarak çizilmiş bir surat ve bir şapka. Şapkanın üzerinde de yine aynı resim var. O noktada aslında Akram'a yani böyle konuşarak çözmeye çalışıyorlar. Çünkü William konuşarak iletişime geçemiyor. Sadece resim yapabiliyor. O noktada da eee işte bu karşılıklı işte resimleri göstererek işte bir takım önergeler söylüyorlar. Öyle mi böyle mi vesaire diye. Ama günün sonunda evdeki yani eve gelen adam ile feribot'a gelen adam aynı? Söyle bakalım.

Altuğ: Hemen. Feribottaki adam. Abi.

Soner: Bravo. Feribottaki adamla eve gelen adamın aynı adam olduğunu bir şekilde anlatıyor. Kiler de canavar oldukları için hemen anlıyorlar tabii. Bravo. Tabii Karl anlamıyor yine bunu. Ekrem anlıyor. Abi bu sahneyle ilgili sen güzel bir noktaya değindin. Yani William normalde hiçbir şey olmamış gibi bir ruh haliyle oturup bunlarla konuşuyor ama kış bahçesinde bayağı kriz geçirir gibiydi. Kendi evinde de abi normal bir insan gibiydi. Hani öyle kafadan travma geçirmiş, zor durumda olan bir bireymiş gibi davranmıyordu. Ya burada biraz şey var bence abi. Hani eee sıkıntılı olmuş, biraz eksik olmuş ya da yönetmeni iyi yansıtamamış. Mesela eve girdiği zaman biraz panik falan olmuyor. Direkt hani hiçbir şey yokmuş, senin benimmiş gibi davranıyor. O biraz abartıydı belki. Neyse ama şey çok güzeldi. William'la Karl ilk defa karşı karşıya gelince Karl şey diyor, "Ben de basın toplantısını televizyonda kendimi görseydim ben de kaçardım gibi bir şey diye. O çok komik.

Altuğ: Orası komikti hakikaten.

Dizideki Açık Uçlar ve Gelecek Spekülasyonları

Soner: Daha sonra bu bilgiyi öğreniyorlar. O kuşu öğreniyorlar dediğin gibi ve William'ı abi hastaneye post alıyorlar. Aga niye yaptınız ya? Hani hastanenin sıkıntı olduğunu bilmiyor muyuz? Eagle House yani hastanede demeyim.

Altuğ: Abi. Onu ben de anlamadım ya. Bilgiyi aldılar. Herifi satıverdiler hemen tekrardan o iğrenç sarışın kadının olduğu hastane gibi olan işte bakım evine yolladılar. Ona bir çok bir anlam veremedim ya. Kal kalaydı yani. Bilgi veriyordu size.

Soner: William da direnç göstermedi ya. Pıt pıt gitti. Demek ki mutlu o orada abi. Anladım.

Altuğ: Yani. Ne bileyim ben de o kısmı çok anlayamadım yani. Görevini yaptı ve e yurduna geri çekildi yani gibi bir şey oldu.

Soner: Direkt öyle oldu yani. Pozisyon şeyini dizdeki yapması gereken şeyi yaptı gitti. Daha sonra James'in yanına gidiyor. Karl yine birasını almış. Olayları anlatıyor. James de diyor ki, "Aga" diyor, "Ben sana yardım etmek istiyorum ama Felçin biliyorsun ayaklar kımıldamıyor. O yüzden bana bir bilgisayar bul diyor. Abi İskoçya'da polislerin elinde yüz binlerce bilgisayar olması gerekmiyor mu? Karl gidip o müdüründen bilgisayar isterken yalan söylüyor. Ne hikaye a**** koyayım? Bir bilgisayar biz gönderelim ya şurada dinleyenler. Herkes bir euro atsa alırız biz bir bilgisayar. Yani onu ben de anlamadım yani. Demek ki polis teşkilatı biraz zor durumda Britanya'da. Onu anlıyoruz. Bütçeler oldukça kısılmış yani. Evet. Birazcık ilkel yöntemlerle adam işte dosya okuyarak falan çözmeye çalışıyor. Hoş bilgisayarda da neye bakacak onu da bilmiyorum. Bilmiyorum ama yani dosyayı bilgisayardan okumak daha kolay olur herhalde diye düşündüğün. Çok anlamadım orayı yani hani şey olsa anlayacağım. Ne bileyim işte sisteme girecek falan filan. Ha hoş belki de öyle bir şey olur muhtemelen böyle bir bilgisayar istediği için ama.

Altuğ: Yani anyway değişik bir durum. Yine ondan sonra polis istasyonuna gidiyoruz ve şeyi görüyoruz ki orada da gördüğüme sevindim yani psikoloğu.

Soner: Terapistimiz orada yine.

Altuğ: Aynen terapistimiz dizide kalmalı yani.

Soner: Kesinlikle.

Altuğ: Aralarındaki ilişkiyi sevdim yani.

Soner: Ya o tansiyon o ne olacak beklentisi benim çok hoşuma gidiyor abi. Bir önceki bölümde terapistin evli olduğunu düşünmüştük ama terapist hikayesini anlatıyor ki evli olmamış. Evli değilmiş. Ama daha da güzel yanı ilk olarak şöyle başlıyor. Ben senin röportajını hem sessiz hem sessiz defalarca izledim. Sen işte işte panik atak geçirdin gibi bir şey diyor. Karl inkar ediyor. Daha sonra kadın kendi hikayesini anlatıyor. Terapistler normalde böyle şeyler anlatmaz. Kendi deneyimlerini falan bence kendisiyle ilgili. Bu yine biraz dışarı çıkmış ama hikaye benim hoşuma gitti.

Altuğ: Tabii o direkt yalan ya. Kendisinden bilgi asla vermezler diye düşünüyorum. Yani biraz fazla empatinin art dibine vurduğu anlar yani. Hani bu sonuçta sen de psikologsun. Kendine gel.

Soner: Aynen. Aynen.

Altuğ: Nereden aldın o diplomayı? Böyle kız kızdığımız bir an oldu yani dizide sinirlendik.

Soner: Abi Freud mezarında ters döndü taklalar attı. Röşeteler falan attı yani kızın bu davranışları yüzünden.

Altuğ: Aynen yani. O yüzden Psikologlar Derneği'nden de özür dileriz psikoloğumuzu böyle tanıttığımız için.

Soner: Şeyi izlemiş miydin sen? True Dedektif'in son sezonunu Alaska'da geçiyor ve tamamen karanlık olduğu zamanda geçiyor abi. O diziyi izledikten sonra hayır asla falan diyorsun. Böyle.

Altuğ: Şey Judy Foster'la olan mı?

Soner: Aynen.

Altuğ: Onu daha izlemedim ya. Güzel mi? İzleyeyim mi?

Soner: İstiyorsan bu bölümde bunun spoilerlarını vereyim ama bence izleme.

Altuğ: Ok. Net bir şekilde anladım yani. Abi onun ilk sezonu zaten inanılmaz iyiydi. True dedektif.

Soner: Ya. İnanılmaz iyiydi yani. İkinci sezon da iyiydi. Sonra böyle yukarıdan aşağı doğru bir tren de gittiği için.

Altuğ: Evet.

Soner: Bu sezonu izleyesim gelmedi benim.

Altuğ: Abi.

Soner: Ama şimdi sen böyle dedin iyice düşürdün beni. Hayatta da izlemem gibi geliyor. Sezon 4 7.1 68 5.4 puanları bu.

Altuğ: U çok sert.

Soner: Çok fena ki hani birinin yanına zaten hiçbir sezon yaklaşamıyor puan olarak. Bir de Woody Haroldson'la işte bizim neydi Matthew Maxi ya o olduğu zaman tabii kimse onun yanına yaklaşamaz. Bu arada True Dedektif'in filmi çıkacakmış. Woodasın'la Matthew McConaughey'nin oynadığı.

Altuğ: Hı çünkü ötekiler iş yapmayınca bari en son bu iki adamın versiyonunu bir film yapalım da son bir arayı vuralım denmiş.

Soner: Gibi. Zaten bunlar yapımcı olacak. Muhtemelen kendileri çekecek. Hani hikaye farklı olacak. Hani bununla alakalı değil ama yine dedektif muhabbeti böyle heyecanla bekliyorum. Olursa tabii gidip ilk izleyecek bir şey.

Altuğ: İzlenir. Evet.

Soner: Poliseye olunca dayanamıyorum be Altuğ. Çok seviyorum.

Altuğ: Aynen doğru.

Soner: En son en son bölüme gelmeden önce ki en son bölüme geldik sanırım yani final kısmına geldik. Arada yine bir Jasper'a gidiyoruz ve Jasper'ın kaçtığını öğreniyoruz.

Altuğ: O da mesela Bana bir alakasız gibi geldi ama senin teorini de destekliyor. Yani herhalde bir noktada bu Jasper da bu davanın bir parçası olabilir dedirttiği anlar. Çünkü yani kaçtıysa kaçtı abi zaten doğru düzgün görmüyorsun bile yani çocuğu.

Soner: Ama Jasper anladığım kadarıyla Karl'a sinirlendi. Çünkü bir önceki bölümde annesini aramıştı. Annesi Jasper'ı aramış. Jasper da ondan sonra fırtınalar koparıp gitmiş. Hani biraz orada Karl'ın suçundan dolayı gitti. Karl'a daha da sinirlendi gibi bir durum oldu ki bu hani aslında daha da yaklaştırıyor benim hani o düşüncem. Karl'a sinirle gidip başka birileriyle bir şeyler yapacak falan.

Altuğ: Bir kere abi Jasper niye Karl'ı kısmını anlattılar mı? Ben kaçırmış olabilirim yani.

Soner: Yok yok onu anlayacağız abi. Yani tek söyledikleri annesi terk etmiş.

Altuğ: Annesi terk etmiş ama hala iletişimi var anneyle ve Karl'a dolduruluyor falan çocuk. Yani onu tam şey yapamadım yani bağlantıyı ben kuramadım yani. Herhalde anlarız bir iki bölüm sonra.

Soner: Daha sonra şey kısmını sorayım ben de o zaman son kısma gelmeden iki ufak nokta. Ondan sonra son kısım bir biraz güzeldi yine. Yükseltti. Birincisi Rose'u işte bu adaya gönderme sahnesi. Benim çok hoşuma gitti.

Altuğ: Diyor ki işte sen git oradaki po şefiyle konuş. Ondan biraz hikaye dinle bakalım neler söyleyeceksin falan diyor. Rose'a diyor ki kadın olduğum için mi yoksa diyor Karl'a direkt evet kadın olduğun için diyor.

Soner: Evet orası o güzel bir sahneydi.

Altuğ: Hani Rose'a böyle şey aşırı seksi bir ajan falan değil. Ona rağmen yine de hani bunu yem olarak kullanması hoşuma gidiyor. İkincisi de o Eagle House' sahibi sarıçı mavi gözlü kadının William'ı dikizlemesi kameradan ve bunu yaparken viskey içmesi o da çok creepydi abi ya.

Soner: Evet.

Altuğ: Abi o kadın zaten başlı başına kendisi creepy olduğu için ne yapsa creepy geliyor doğal olarak kadının varlığı bile creepy yani. Ha bir de o saçlar maçlar böyle sanki böyle 50'li yıllardan gibi falan falan ya böyle korkunç ya kadın.

Soner: Abi o ve bakıcı William'ın bakıcısı yani o ikisi.

Altuğ: Oo o da PKO.

Soner: Ya onları yan yana koy. Aynı evde sen ol. Ben bir gün dayanamam abi.

Altuğ: Aynen abi. Bir kere yani o bakıcının evine girmezsin yani.

Soner: Kesinlikle.

Altuğ: O o kapıyı açışı falan falan yani tek başına girmek istemeyeceğin bir ortam yani.

Bölüm Sonu Twist'leri ve Gelecek Sezon Beklentileri

Soner: Abi süper. O zaman son bölüme doğru gidelim. Son bölümde aslında bir flashback yaşıyoruz. William'ın o şapkalı adamı nasıl gördüğünü görüyoruz. William gidiyor bir tane resmini çiziyor. Alt kata inerken ablası orada işte bir davaya çalışıyor. Anladığımız kadarıyla son dava çünkü hatta şey diyor işte karının injirilerinisi eee ciddi olduğunu gördün. Neden ambulans çağırmadın gibi bir şey diyor. O sırada William televizyonu açıyor. Yağmur yağıyor. İnanılmaz yağmur yağıyor. Bir an dönüyor ablasına bakarken evin bütün camları açık zaten. Çok güzel, çok büyük bir ev. Orada o adamı görüyor. Adamın gördüğü gibi çığlığı basıyor. E adamı ilk olarak evde gördüğü sahneyi anladık. Bir de adamı artık feribotta gördüğü sahneyi de herhalde bir iki sonraki bölümde ya da onları da göreceğiz gibi bir izlenim oluşuyor. Burada adamın şapkasını görüyoruz. O şapkadan da bu sefer neyin içine? Ne? İşte e Merit'in tutuklu olduğu ya da hapsedildiği tankın içine geri dönüyoruz.

Altuğ: Eee William zaten resmini çizmeye çalışıyor. O yine döndüğü evde. Ya sürekli böyle deneme yanılma, deneme yanılma hatırlamaya çalışıyor. Yani kendini zorluyor.

Soner: O sırada da o tankın içinde Merit bir tane işte duvara yapışık kağıdın arkasında bir yazı görüyor ucundan ve işte elini kazıyaraktan o yazıyı ortaya çıkarıyor. Orada da ne yazıyor? Do.

Altuğ: L.H. Who are you?

Soner: Aynen.

Altuğ: Yo, why are you here?

Soner: Aynen. Why are.

Altuğ: Gibi bir şey yazıyordu?

Soner: Aynen. Why are you here diye yazıyordu oradan ben hiçbir şey anlamadım. Anlamamız gerekiyor muydu bilmiyorum. Daha önce anlatılan bir şey miydi bilmiyorum. Eee ya da daha ilk kez karşımıza çıkan bir şeydi ve sonra anlayacağız artık ne olduğunu. Orada bir öyle bir noktada bıraktılar Merit'i.

Soner: Hı hı.

Altuğ: Bir de son olarak Rose bir keşifte bulunuyor. Yine böyle artık yine yükseldiğimiz artık sonları dizinin sonlarına doğru.

Soner: Hı hı.

Altuğ: O da ne oluyor? İşte bu kuş resmini e araştırıyor Rose. O eksi ikinci katta. Daha sonra geçmişte yani babasıyla zamanda, soygun zamanında bunlar bir soygun yüzünden William'ın anlattığı hikaye var ya William'ın kafasını kırıyorlar. Neden kırıyorlar? Çünkü bir soygun oluyor geçmişte ve o soygun sırasında işte eee William darbe alıyor. İşte evde kimse yok falan ve o zaten günden sonra şu anki durumuna fiziksel durumuna o disabled durumuna dönüşüyor. O soygun yani nedeni o soygundaki gazeteye bakıyor Rose büyüteçte ve o gazetedeki resimde o kuşun isminin e orada bir teknede yazılı olduğunu görüyor. Dolayısıyla şunu anlıyoruz ki soygunda gördüğümüz o teknedeki ve teknenin üzerinde yazan kuşun ismiyle kaçırmadaki adamın kafasındaki şapkadaki kuş aynı. Dolayısıyla geçmişteki olayla Merit'in olayına bir bağlantı kuruyoruz ilk defa.

Soner: Çok güzel getirdin, bağladın. Ufak bir şey ekleyeyim. Bu Rose'la Karl konuşurken Rose şey diyor işte William şu adam tarafından dövüldü diyor ve kaçarken de öldü gibi bir şey diyor. Ben dönüp o adamın initiallarına baktım abi isimlerine. O adamın ismi şeymiş Harry Jennings.

Altuğ: Evet.

Soner: LH yine yok abi. O LH ne? Ben bilmiyorum.

Altuğ: Yine yok. Aynen. O Jenix zaten işte kaçıyor. Hatta o işte İskoç polis anlatıyor o hikayeyi de. Aynen.

Soner: Jenix kaçıyor işte kaçarken feribot'a biniyor. Hatta diyor ki bu adam niye feribot'a biniyor? Öyle mi kaçılır geri zekalı mı bu diyor. İşte herhalde geri zekalı çünkü kafası bu kadar çalışmış diyor. Daha sonra da işte o feribottan atlamış ölmüş falan diye bir hikaye anlatıyor. Ama dediğin gibi L H'yi açıklamıyor o. Onu herhalde önümüzdeki bölüm göreceğiz. Ama günün sonunda güzel bitti yine yani böyle ufak soru işaretleri ya bir sürü şeyi açıkladı dizi ama bir yandan da işte yeni soru işaretleri ekledi. Gayet kıvamında gidiyor yani.

Altuğ: Benim teorim şu oldu abi bölüm sonunda. Hani Merit neden içeride? Bence şundan dolayı içeride. Daha önce demiştim. William'ın o darbe alıp kendini kaybettiği olayla ilgili yani bu hırsızlık olayıyla ilgili bir şekilde o hırsızlık olayında bence Merit'in de payı var abi. Merit de işin içinde. Ve o ölen kişi kimse artık onun akrabaları bence Merit'i kaçırdı. Çünkü sorumlu olarak Merit'i düşünüyorlar. Bana soracak olursan benim kafamdaki teori şu an bu. O adam da feribotta kaçıyor. Çünkü o şapka adamı gördük ya feribotta. O adam orada çalışıyor zaten. Adamı kaçırabileceğini düşünüyor bir şekilde. Hani desteği de var o feribotta aslında.

Soner: Evet.

Altuğ: Bence mükemmel bir teori. Evet. Güzel bir teori. Çünkü bir de hep şeyi vurguluyorlar ya bu Merit aslında sorunsal ruh hastası. İşte böyle kiminle takıldığı belli olmayan falan. Belki işte bu işte serseri takılışı yüzünden işte belki Jenix de aslında bir arkadaşı bunun ve bir şekilde dediğin gibi o soygunu ayarlayıp zarar vermek istiyor ya da ne bileyim belki para almak istiyor bilmiyorum yani. O yüzden Bu dediğin bana bayağı mantıklı geldi. Güzel teori vallahi. Tebrikler.

Soner: Senin var mı teorin? Senin artık bu mu?

Altuğ: Bu bu teoriden sonra benim artık bunun üzerine bir şey söylemem.

Soner: O zaman podcast'imizin official teorisi bu.

Altuğ: Güzel teori vallahi. Süper.

Genel Değerlendirme ve Kapanış

Soner: Senin dediğin gibi bence de iyi bitti. Yine ben 3 bitince böyle bir 4'e başlasam mı diye tuttum kendimi. Gerçekten arka arkaya her şeyi izleyim geliyor abi.

Altuğ: Bu ama bu dizi hakikaten arka arkaya gider dizisi yani.

Soner: Yani böyle Arada boş beleş gereksiz bölüm yok. Birbiriyle de bağlantılı olduğu için yani oturup bir solukta hakikaten gidebilir yani. Ya maksimum iki günde yersin bu diziyi normal şartlarda.

Altuğ: Abi Rose'un o kuşu böyle bir AI'ya falan sormaması garibime gitti. Dizi 2024 falan diye geçiyor yani hani geçceği hikaye. Onu eklememeleri hoş olmamış ki 2020'den beri var böyle bir teknoloji. Neyse bunu da salla da.

Soner: Abi zaten kuş da öyle bir hayvan ki yani %78'i birbirine benziyor. Bu bölüm bayağı güzel yüzde verdim. Yalnız başından beridir her şeyi böyle matematiksel olarak açıkladığım için eee kendimle gurur duyuyorum.

Altuğ: Bu bölümü sevmedik ama üzerine konuşacak çok şey varmış.

Soner: Evet. Evet. Ya sevmedik diyemem de hani ötekilerden bir tık daha şeydi.

Altuğ: Düşüktü.

Soner: Ay düşüktü. Konu bağlamaca yaptığımız için. Eee ama ben bundan sonraki artık ivmeyi alır yani yukarı doğru gider diye düşünüyorum.

Altuğ: Bence de artık kimse tutamaz abi o kuşu da. Bu Bulduk. William da bir dile gelip konuşsa var ya tadından yenmez.

Soner: William bir dile gelse.

Altuğ: Zaten gerek kalmıyor yani. Adam konuşmadan çözdüler adamı. O da Akram'ın inanılmaz polisiye başarısından kaynaklanıyor olsa gerek.

Soner: Ufak çok ufak bir etki ekleyeceğim bir şey var. Geçen ikinci bölümde çaldıkları BİM müziği bu bölümde Merit'i uyutmak için çaldılar ya da gıcık etmek için. Bu müzikler bir yere varacak abi. Yani aslında biz ilk başta Geyik meyik yapıyorduk. Sen demiştin ya hani bunu tutanlarla Jasper'ın bir arkadaşığı olabilir. Gerçekten o teori bence hala doğru çıkabilir. Çünkü yine benzer bir şarkı çaldılar. Tek diyeceğim buydu. Gereksiz bir ekleme ama sadece eğer yarın öbür gün böyle bir şey çıkarsa aha bir sen demiştin bak gördün mü falan filan deriz diye diyorum.

Altuğ: Aynen. Güzel yani bu e alınabilir bir riskti. O yüzden doğru yaptın. Aklımıza gelen her teoriyi söyleyelim yani. Birisi nasıl olsa tutar.

Soner: Abi şeyler öyle değil mi? Hani bu kehanetçi insanlar işte her yıl çıkıyor. Bu yıl işte dünya savaşı çıkacak. Bu yıl işte Fenerbahçe şampiyonu olacak bu yıl işte dolar 42 lira olacak. 100 şey söylüyorlar. Biri çıkıyor ondan sonra ünlü oluyorlar. Bunu bildi lan. Hayır aslında %1 bildi bu.

Altuğ: Ama olay öyle değil.

Soner: Zaten abi. Şey olarak olasılık olarak o kadar çok şey atarsan hani bir şeyi tutturma şansın illaki artıyor yani ne kadar çok şey uydurursan. Dolayısıyla daha sonra işte kazandığı şeye vurgu yapıyorlar falan falan diyerekten eee buradan tüm fortune tellerlardan özür dilerim.

Soner: Tüm sahtekarlara Allah belasını versin diyorum ben. Fortune Taylor'a da inanan varsa hala o da yazsın bize özelden. Bizim de Fortunelarları bildiğimiz şeyler vardır. Parası karşılığında biz de söyleriz gerekirse. O zaman bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Hoşça kalın.

Altuğ: Bir sonraki bölüm görüşmek üzere. Görüşmek üzere. Hoşça kalın.