🎙️ Duster S01E02 “Suspicious Minds” bölümünü derinlemesine konuştuk! Bu bölümde:
🕶️ Efsane ama kısa ömürlü "Sunglasses" karakterinin dramatik vedası,
🚓 Herkesin gıcık olduğu polis karakterinin hâlâ hayatta olması,
👴 Jim’in babasından beklenmedik bir ziyaret
👑 Elvis filmi üzerinden nostalji ve modern anlatım,
🧼 Better Call Saul bağlantıları ve karakter dinamikleri,
🕺 Michael Jackson ve Michael Jordan kültürel etkisi,
📼 70’lerin gölgesindeki Amerika: Nixon ve Watergate skandalı,
🔍 Diziye adını veren “tozlu” işlerin perde arkası,
🎬 Görsellik, tempo ve karakter gelişimi üzerine detaylı yorumlar,
🧠 Ve tabii ki bu bölümü neden bu kadar sevdiğimizi tüm samimiyetimizle anlattık.
Çekim alınına hoş geldiniz. Bugün Dusty'nin ikinci bölümünü konuşacağız. Erkan bölümün adı beni benden aldı. Suspicious Minds. Elvis'in en sevdiğim şarkılarından birisi. Ve bölümde bol bol Elvis geçiyor. Ben izlerken çok keyif aldım. Çok iyi bölümdü. Keşke ilk bölümü hiç yapmasalardı, buradan başlasalardı. Dediğim gibi keşke ilk bölümü hiç çekmeselerdi ama ben ilk bölümün podcast'ini dinledim Erkan. Hoşuma gitti her şeyden önce. İyi konuşmuş. Orada dediğimiz bir şey gerçekten doğru. Bu bölümü izleyince onu anladım. Yani bütün karakterleri işlediler. Her şeyi attılar. Yani çok fazla olay olacak. Ve bu bölüm o olaylardan birisini izledik ve ilk olay çok eğlenceli geçti. Mesela bölüm başı nasıl başlıyor? Joey birisini arabadan indiriyor. Onu bir yere gömmeye çalışırken bir araba ona yaklaşıyor. Ve ne olduğunu bölüm sonuna kadar bilmiyoruz. Ve ben orada durdum. Acaba ne olmuştur diye düşündüm. O teorilerim arasında kesinlikle bölüm sonunda. Gördüğüm şey yoktu. Ben ilk gördüğümde o sahneyi dedim ki bu polis dedim. Çünkü biz ondan sonra görüyoruz. Polis buna geliyor, şantaj yapıyor falan. Ama herhalde polis olabilir diye düşünmüştüm. Çünkü hani onun şekilde gördü. Ama evet nereden bilecek. O şey polis ediyorsun değil mi? İlk bölümde pedo polis dediğimiz polis. Aynen aynen şey yaptı. Böyle uzaktan dürbünle izliyordu. Aa ondan önce başka bir şey daha düşündüm. Sonra dedim ki ne alaka ya? O da şuydu. Şimdi bu ilk bölümde şeye inanmıyor ya. Kardeşini öldürdüğüne inanmıyor. Mafyanın. Diyor ki yok ya öyle bir şey olabilir mi? Diyor saksıda yapamaz. Saksıda olmuyor, saksıda olmuyor işte. Yapamaz gibi şey yapıyor, düşünüyor. Ben de dedim ki herhalde bunlar hiç yani bu hani getir götür yapıyor. Hiç de birilerini öldürmemiş. Hani görmemiş de ya da öldürüldüğünü falan. Sonra bu bölüm öyle başlayınca şey dedim. Ee taşıyorsun sen bunu. Yapıyorsun da bu işi. Nasıl yani bu kadar naif olunmaz böyle bir işi yaparken diye düşündüm bir de baştan. Ama sonradan tabi olayın öyle olmaması da ortaya çıktı. Hızlı bir şekilde başlıyor aslında. Alakasız olaylar arka arkaya oluyor. İlk önce Joey kalkıyor. Yine yanında başka birisi var. Yine başka bir yerde uyanmış. Oradan hızlı bir şekilde Saxon'ın yanına gidiyor. Ve aslında ilk aslında korktuğumuz şey orada oluyor. Acaba Saxon Joey'i yakaladı mı diye düşünüyoruz. Ofisine giriyor. Ofiste yerleri plastikle kaplamışlar. Adam öldürmek için mükemmel yani. Dexter'ı izlemiş 1970'lerde. Benim adım Dexter. Dexter Morgan. Benim bir şekilde olduklarını bilmiyorum. Ama her şeyin içinden bir yüzey kalmış. İnsanlar çok fazla insan iletişimini çökmüyor. Ama ben hepsini çökmüyorum. Ve çok iyi çökmüyorum. Ve bu benim bir zorluğum. Ortamı kurmuş. Her şey hazır. Tam alttan bıçak çıkacak derken Saxon ne yapıyor? Alıp Joey'e para veriyor. Neden para veriyor? Hamiliyatta mucizevi hareketle çocuğunu hayatta tuttuğu için. Yani çocuğun birincisi zehirlenmemiş. Mikrop kapmamış. Ölmemiş. O kalp yaşıyor. Ve Joey'e ekstra bahşiş geliyor. Ne diyordu? Sadece kalbi getirmekle kalmadın. Kalbini de çalıştırdın falan diyor. Sonra bir zarf veriyor. Yani yine verdiği şey de çok büyük bir şey değil. Muhtemelen birkaç bin dolarlık bir para veriyor. Ben orada anlamadım. Birkaç tane zarf verdi. Takip edemedim. Dedi ki bu bunun için, şu şunun için falan diye böyle bir hızlı hızlı yaptı. Ama dedim herhalde. Cebine koyacak sonuçta. Niye hepsini tek bir zarfa koymadığını anlamadım. Her birini farklı kişiye gönderiyor ya. Joey'e de verdiği zarfta benim anladığım kadarıyla 500 dolar var. Çünkü Joey'e ilerleyen sahnelerde peşinat olarak birine sadece 500 dolar nakitim var diyor. Oradan da öyle bir şey çıkardım. Demek ki günlük yaşıyor hayatını. Eleman para vermezse bunun hiç parası yok mu? Abi bazı insanlar böyle olur ya hani. Esnaf öyledir mesela. Ne kadar para kazanırsa o kadar parası olur. Harcar. Ertesisi günü yoktur yani. Torbacısın abi. Ne kadar satarsın o kadar paran var. Tutmak diye bir şey yok. Alayım da 5 tane aldım. 3'ünü ya da kenara koyayım yok. Gerçi Amerika'da var herhalde böyle bir şey. O yüzden haftalık ya da 2 haftalık çekler veriyorlar. Hani hepsini alıp da bitirmesin diye. Bir aylık verirse. O yer ikinci günden. Sonra sıkıntı olmasın diyedir belki. Amerika'da şeydi ya. Böyle bankalardaki insanların birikiminin medyanı 5000 dolar mı neymiş ya da 10.000 dolar mı? Böyle komik bir şeydi abi. Ciddi mi ya? Bütün ülke para biriktirmiyor abi. Kimsenin bir şeyi yok. Hep derler ya Amerika 1-0. Gerçekten biraz öyle galiba. Joey'den de görüyorsun işte abi adamın. O gün parayı alıyorsa Sexton'dan var yoksa yok. Daha sonra ne oluyordu? Sexton'la görüştükten sonra Joey çok korkuyor ve hemen Nina ile görüşüyor. Nina onu çağırıyor galiba telsizle. Nina'nın yanına gidiyor. Tabii Nina'nın yanına gitmeden bu pedo polis Joey'i buluyor. Diyor ki Joey ben senin ne yaptığını biliyorum. Bana para ver. Ne kadar istiyor? 10.000 dolar istiyor. Kaçtır şimdinin parasıyla? Var mıdır şimdinin parasıyla 100.000? Kaç bu? 1970 mi? 1972. 1972'de ne oldu? İlk kez fiyat mani olayı gelmişti. Değil mi? Altını endeksliyoruz demişlerdi. Şu an oraya girdim ama oradan bir yere gidemiyorum. Hadi çık bakalım buradan. Ama bence şöyle bir sallarsak en az bir çarpı 3. Ya da daha da fazla yapalım. Mesela 50.000'e ev alınıyor olursa o dönem. Şimdi bu 500.000 ise ortalama evliler orada. En az 10 kat. Yani 100.000 dolar istemiş. Joey'nin cebinde 5000 lira parası var. 5000 dolar parası var. 100.000 istiyor gibi bir durum. Vay be. Hakikaten nereden bulsun bu adam? Joey de zaten diyor ki bende böyle bir para yok. Nereden bulacağım diyor. Pelo polise durur mu? Yapıştırıyor cevabı. Ne yaparsan yapıştırıyor. Yoksa söyleyeceğim. Abi adam tam şerefsiz. Zaten adamın şerefsiz olduğunu ilk bölümde anlamıştık. Adam Joey'nin o... Çaresizliğinden zevk alıyor o sahnelerde. Göt bir adam. Ya ben sevmedim. Tipini de sevmedim. Ağzında kürdan taşıyor ya. Ağzında kürdan taşıyan iyi bir adam görmedim ben zaten abi. Hep böyle gıcık tipler oluyor. Yani olabilirdi. Bizim Alice de tutabilirdi ağzında kürdan. Onu severdik ama. Ben belli belli o adamın bilmiyorum bir şeyleri var. Ağrısından mı ağrısı. Ağrısı çok düşük onun. O yüzden bize direkt bu kötü adam şeyini verdi. İtici geliyor. İtici geldi yani. Yolda görsen. Ağrısını gördüğüm gün. Yeni arkadaşınla konuşuyorduk. O renkli kız. Oh ne kötü Jimbo. O kim olduğunu biliyorum. O ne olduğunu biliyorum. O bir f**kin fed. Konuşmalısın. Saks nasıl konuşulacak, FBI ile senin küçük yalancılığınla ilgili? Yani ne istiyorsun? Ağrısını tutmak. Sanırım Saks'ı yüzeyde tutmak çok fayda var. Saks'ı yüzeyde tutmak. Saks'ı yüzeyde tutmak. Saks'ı yüzeyde tutmak. Saks'ı yüzeyde tutmak. Saks'ı yüzeyde tutmak. Saks'ı yüzeyde tutmak. Ne şekil sonuçlarında親 strengthening MEA? Sen senden de savaş тысяч tanıştırmak istiyor! Sesin kapatytği için sana çok fayda parfois şey olduğu aydınlat Weinwein stored. Hadi lütfen numara naar Breeaaàn ! charged A owe when I'm telling a karma Pelin были üzerine public Laura. Bu mikromedi işte normalmente aynı aydınladığın için bile Rackey ПрSH pas как Bunu yanlatıyorsun ama ben böyle abidik gubidik şeyleri takıyorum. Sahne çok güzeldi. Çünkü böyle bir duvarın önünde duruyorlar. Duvarında böyle çarpı çarpı işaretleri var. Arkadan ışık geliyor. Bunlar da iki tane biri dastırı diğeri ne olduğunu bilmediğim iki araba. Böyle yan yana çekmişler ve bunlar konuşuyorlar. Çok güzel sahneydi. Çünkü arkadan da böyle ışık vuruyor falan. Çok hoşuma gitmişti. Sonra o sahnede şey düşündüm. Bence bu filmin görselliğinin stüdyodaki gibi olması gerekiyor. Bu kadar parlak olmaması gerekiyor. Birazcık böyle flu flu olması gerekiyor diye düşündüm. Abi stüdyonun çok etkisi altında kalmışsın. Aslında renk paletleri çok benziyor değil mi? Evet ama çözünürlüğü çok farklı. Evet. Odaklar çok farklı. Burada birine odaklanıyorsa böyle hayvan gibi detayını görüyoruz adamın. Abi ben bu adamın bu kadar çok detayını görüyorum ya. Joey'nin anındaki klişiklik sayısını biliyoruz hepimiz. Tabii. 4.25. Aynen. Direkt anında yazıyor. Ama tabii stüdyoyla şöyle bir fark var. Onu değinmeden geçmeyelim. Yani stüdyo aslında one shot çekilen bir eser gibi. Yani stüdyonun filmini çekiyormuşuz gibi hissediyorum ben her seferinde. O şekilde çekseler bu dizi daha çok daha artistik olurdu. Her bölüm biz stüdyo konuşacaksak. Cümlemi tamamlamayıp. Yalandan aslında dastırı diyerek stüdyo konuşmayı başlatacağız. Bu arada biraz önce sonunu tekrar izleyip geldim. O kadar sevdi. O kadar sevdim. En sonunda Seth Rogen'ı o kadar kötü göstermeliler bize değil mi? Evet. Tatlış bir adama dönüştü bir anda. Ve seviniyor orada. Movies, movies derken. O sevinci yüzüne gözüne yansıyor. Ay dedim ya. Canım bir sezonun dur çektiği dertler mertler. Hepsi bir şekilde uçup gitti. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Movies. Ya alakasız yerde o marketingin başındaki kazının Seth Rogen'ın o halde yükselmesi ve öpüşmesi, onunla sevişmek istemesi çok hapistir, çok güzeldi ya. Esということで sahneye çıkarken de miydi? Orada da şöyle uzaktan bir öpücük atıyor ya dibi. Aynen sahnedeyken de. Kaçırmamak için. Çok iyiydi. Bu arada o sahneyi döneyim. O sahne de aslında Better Call Saul'daki sahnelere çok benziyordu. Aslında lokasyon olarak da birbirlerine çok yakın. Better Call Saul'da da böyle otopark sahneleri çok fazla oluyordu. Arabalar öyle duruyordu falan. Demek ki oralarda gerçekten böyle olaylar oluyormuş gibi insan da hissediyor. Aynen iki tane yan yana araba görür ve birileri konuşuyorsa kesin işin içinde FBI var. Ya da CIA miydi burada? FBI değil galiba. FBI var diyebiliriz. Bak orada geldi dedi ki adam beni tehdit ediyor dedi. Bak dedi benden para istir dedi. Yani şey yapabilir. Olayı bir anda kitleyebilir bir durumda. Buna anlatıyor ajan'a. Ajan'ın verdiği cevap ne derse beğenirsin. Hiçbir şey demiyor. Sen bunu kendin hallet muhabbetine getiriyor. Bende para yok falan. Yani şey diyebilir o zaman yani. Tamam o zaman gitsin söylesin. Sen de patla ben de patlayayım. Yani böyle bir şey var mı? Yardım etmeye çalışırsın. Kimmiş bu dersin falan. Ama yine bizim Jim çözecek illa her haltı. O sahne dediğin gibi bu artı ya da çarpı işte arka planda onlar varken ikisini böyle profilden görüyoruz. O çok güzel sahneydi. Ama o sahne de dediğin noktada şey var abi. Onu çok güzel gösteriyorlar. Yani Nina'nın eli kolu bağlı hiçbir şey yapamıyor. Çünkü o bir zenci siyahi kadın ve yıl 1972. O yüzden para vermiyor modunu çok net görüyoruz. O aslında hoşuma gitti benim. Ama dediğin gibi Jim her şeyi. Kendi çözmek zorunda yapacak bir şey yok. Aynen. Jim miydi? Jim miydi? Jim'di değil mi? Jim. Biz alışmışız ajanların her şeyi çözmesine. Şimdiki filmlerle dizilerle. Orada da böyle bir şey bekliyoruz ama olamıyor bir türlü. Çünkü Nina konuşurken de patronuyla herhalde. O FBI'deki üstteki patron mu neydi? Nathan. Onunla konuşurken mesela Nathan lafı şeye getiriyor. Yani sen bu işlere bulaşmaya getiriyor. Yani başkası olsa diyebilir mi? Diyemez ama orada sen yapma. Sen otur falan falan betonayıp geliyor. Şimdi filmin sonuna zıplayacağım hemen. Olayın içinde başka olaylar varmış. Ta başkan arandı. Neler neler. Kimlerin ruju kimlere değiyor. Neyse konumuza dönelim. Çarpılardan sonrası. Sonrasında bir karakterler ortaya çıkıyor. Sunscreen. Değil. Sun değil. Neydi? Sunglasses. Çünkü adam güneş gözlüğü takıyor. Acayip bir abi. Çok güzel böyle janti. Onunla buluşuyor. Hatta yanında da bir tane şeyi var bunun. Fedaisi denir herhalde. O var. Onunla geliyorlar falan. Bunlar bir bozulmuş. Oyun salonu işletiyorlar. Ortam Elvis kokuyor. Adam Elvis. Aşı. Belli ki. Diyor ki ben senin işini çözerim. Onun ağzında kapatmasını sağlarım bir şekilde. Ki sağlamak için de bir sürü şeyler yapıyor falan. Ben onları halledeceğim ama sen git bana Elvis'in ayakkabısını çal. Şey oluyor aslında. Jim diyor ben sana onu ayakkabıyı çalıp getireyim. Sen bana para ver diyor. Tamam olsun. Aynen öyleydi. Doğru. Aynen sunglasses öyle herkesi kullanacak bir adam abimiz değil. Çünkü çok janti. Çok muhteşem bir abimiz. Yani o kimseyi hırsızlığa göndermesin. Aynen. O şey yani getirirsen kabul eder. Hani şey yapabilir. Sonuçta senin işini çözmek için bunu kabul edebilirim diyebilir. Ama dediğin gibi bu işin planını yapmaz. Çok janti. Adamı öldürdüler abi. Ben böyle bir şey görmedim. Çekirdek gibi harcadılar adamı. Fıstık gibi karakter. Çok yazık oldu ya abimize. Sonra orada Jim diyor ki tamam ben bunları getireceğim sana. Bana mühlet ver diyor. Akşam 6'ya kadar getireyim diyor. O da diyor ki ben senin kardeşini severdim. Abini mi? Abini severdim diyor. Sonra gece yarısına kadar mühlet diyor. Neyse bunu gönderiyor. Ben diyor senin işini halledeceğim. İşini halletmek için de poliste de ben buluşacağım diyor. Jim gidiyor. Gerçekten ayakkabıları falan yürütüyor. Hatta ayağını da giyiyor böyle güzelce. Geri dönmeye başlıyor. O araları çok anlatmıyorum. Oralardaki birkaç tane olay var ama. Eve gidiyor şunu yapıyor bunu yapıyor. Sonrasında bu janti abimiz poliste buluşuyor. Polise diyor ki bak diyor senin evinde diyor. Evine gittik diyor. Bu fotoğrafları bulduk diyor. Hepsinin de kaydını da aldık diyor. Önüne atıyor böyle. Sen diyor bu şeyi yapmayacaksın. Şantaj yapmayacaksın. Tamam mı diyor. Ben orada olay çözülür dedim yani. Çünkü diyor ki bunlar elimde. Yapma diyor yani. Ortalığa saçılmasın senin pisliklerin diyor. Aynı zamanda da Jim'i rahat bırak. Öldürme gibi bir niyeti de yok adamın. Sonra bu bizim eleman ateş ediyor. Bizim güneş gözlükleri abimize. Ve onlar da ateş etmeye başlıyorlar ve vuruyorlar. Of tamam vurduk bilmem ne falan derken. Adam kalkıyor bir daha vuruyor. Bu sefer yanındaki fedaisi ödüyor. Ben şeyi anlamadım yani. Anlamıyor. Bu kadar kolay olur mu abi bu adamları öldürüp öldürmediklerini. Bu kadar kolay olur mu? Yerden hafifçe kalkıp vurdu ya. Bir de kafasından vurmuş tam. Tak diye böyle kaşının arasından. İki kişi o polise herhalde 10 tane falan kurşun isabet ettiriyor. Adamın ölüp ölmediğini anlamıyorlar. Diyelim aptal gibi yaklaşıyorlar. Ama adam dönüp 10 kurşun yemiş adam. Tam 12'den nasıl vuruyor abi. O çok saçmaydı. Aşırı saçma. Aşırı keskin nişancı. O aşırı saçmaydı. Onun haricinde de sonra o yerde yatakta. Tam polis. Gecenin bir vakti olmuş. 12 bilmem ne artık kaç saat geçmiş aradan. Uyanıyor. Ağzından kanlar saçarak uyanıyor. Falan diye ve şey arıyor. Officer down, officer down falan. Sonra hastaneye kaldırıyorlar. Kaç canlıymış bu dedirten bir bölüm oldu. Neyse bizim bu abimiz de. Güneş gözlüğü abimiz de dönüyor. Tabi yıllar boyu fedaisi olan arkadaşı. Can, ciğer, kuzu sarması arkadaşı ölmüş. Kardeşi gibi. Bundan dolayı üzgün. Kapatmış galiba bowling salonunu içiyordu galiba en son. Evet. Şimdi de geliyor diyor ki ayakkabılar vallı mı ya ben diyor. Senin için yaptım bunu falan diyor. O da diyor ki olay diyor artık değişti diyor. Artık diyor hem ayakkabılar hem 3 bin dolardı. 30 bin. 30 bin mi dedi? Ha ben de dedim ucuza gidecekti şey. Hayda olaylar karıştı. Hem diyor ki yani benim şu kadar senelik arkadaşım öldü. Ona da 30 bin dolar para bitmiş. Neyse ondan sonra tabi arada gerginlik oluşuyor. Ben sana vermem şunu vermem. Sen. Hayır vereceksin hayır vermem. Sonra bir kavga tutuşuyor ortalıkta. Tabi bowling salonu. Bolca bowling topunu sağa sola fırlatma görüyoruz. Sonrasında o yağlı bowling yolundan koşuyorlar. Abi o da çok saçmaydı ya. Orada koşma imkansız değil mi? Koşma imkansız ilk adımı atarsın düşersin zaten. Artık ne giyiyorlarsa bunlar. Çok dengeli abilerimiz düşürürler. Baya koşuyorlar falan sonra yerde sürünmeye başlıyorlar. O onu tutuyor, o bunu tutuyor falan. Ben şeyi bilmiyordum. O labutları indiren alet çok sert bir aletmiş. Ki arasına sıkışırsan ayvayı yiyormuşsun gibi bir durum varmış. Bunlar itişirken, kakışırken güneş gözlüğü elemanı bir şekilde altında kalıyor. Abi zank diye adamı öldürüyorlar orada. İğrenç bir sahneydi. İğrenç bir sahneydi. Ne gerek var bunlara dedirten bir sahneydi. Tam şey böyle Tarantino'luk bir sahneydi abi. Evet de ne gerek abi. Ne alakası var bu dizinin genlerinde böyle bir şey yok. Jim gerçekten kimseyi öldürmek falan istemediği için. Ya bence onun, Jim'in böyle kötü bir geçmişi yok tamam mı? Tetikçi değil kesinlikle. Böyle adam öldürmüşlüğü falan yok. Hep kirli işleri yapıyor işte şantaj işini falan filan yapıyor. Ama ölümle alakası yok gibi geliyor. Ama self defense'e gelince de kendini koruyor. O yüzden o adamı öyle absürt bir şekilde öldürdüler gibi düşündüm ben. Ya hiç ölmeseydi. Kesinlikle abi dizide kalsaydı biz 30 bin doları verirken ne hikayeler çıkarırdık o adamla. Harcanacak karakter değil ki. Bir de mesela babasıyla konuştuklarında şey diyor babası. Gitmedin değil mi? Falan diyor. Lan adam gayet mantıklı bir şekilde gidiyor şantajını yapıyor. Kimseyi öldürme derdi de yok. Ondan sonra da şey bir ayakkabı diyor. Zaten ona teklifle gelmişler yani. Kendi bile gitmemiş. Yani bu kadar yüklenilmesine ben karşıyım. Ben de Sanglass'ın ölmesine üzüldüm. Kardeşi de bence dediğin gibi çok iyi bir karakterdi. Bu ikisi diziye çok renk katabilirlerdi. Ama ben şey sahnesini biraz anlatayım. Bu mavi ayakkabı çalma sahnesi. Orada da güzel aslında tarihsel bir şeye referans etmişler. O çok hoşuma gitti. Bu hani gittikleri partideki yaşlı adam var ya. O aslında Elvis'in gerçekten prodücörü. Little Italy'ye geçen bir tane Hollandalı adam. Hatta Elvis'in filmini izlediysen onun Tom Hanks oynuyor. Aaa o olmuş yani. Burada tatlışmış gibi göstermişler. Ben onu anlayınca çok hoşuma gitti. Ve gerçekten ayakkabıları çalmasını çok istedim abi o adamdan. Sen o şeyi asla hak etmiyorsun ayakkabıları falan dedim. Ve ayakkabıyı çalınca baya mutlu oldum. Ooo ben hiç... Onun o olduğunu anlamamıştım. Çok tatlış göstermişler. Gereksiz. Biz filmini izledik diyelim. Çünkü ne kadar kötü bir insan olduğunu biliyoruz. Ne bok olduğunu biliyoruz o ya şuan. Hayatının altın üstüne getirmiş. Burada şirin şirin takılıyor. Ya böyle ufak şeyleri, hikayeleri birleştirdikleri zaman çok hoşuma gidiyor benim. Bu da gerçekten iyi düşünülmüş. O çok hoşuma gitti. Bölümün adı da Suspicious Minds hani. O da direkt Elvis şarkısı falan böyle ekstra bir sevmeme yol açtı. Ben bu arada Elvis filminden sonra... Elvis hastası oldum bir sürü abi. 4-5 ay sadece Elvis falan dinledim. O kadar iyi bilmiyordum. Ben de şey var. Ergenlik zamanımda hayatıma yeni giren müziklere falan biraz şey olmuşum. İtic bulmuşum. Mesela Beatles da öyle. Beatles fazla sevmem. Nedenini bilmem. Ama sevmem. Ama sonra işte 30'lardan sonra dinlemeye başladıkça biraz hoşuma gitti. Elvis de kesinlikle onlardan birisiymiş. Ben ergenken biri bana Elvis önermiş. Ben de tüm emo halimle hayır ben Elvis sevmiyorum demiştim. Yıllar dinlememişim. Ta ki o filme kadar. O filmde inanılmaz sempatikti. Çok hoşuma gitmişti. Elvis filminin başında şarkıyı söylüyor ya böyle söylüyor falan. Kızlar deliriyor ya. Evet. Böyle o dans ederken, söylerken falan. Onlar da orada delirmiyor baya. Orgazm oluyor gibi takılıyorlar falan. Evet. Öyle miymiş? Sen şimdi araştırmışsan diye söylüyorum. Gerçekten böyle bir de şarkı söylerken kızlar önünde böyle hakikaten orgazm oluyor mu? Abi direkt işte hani... Euphoria anı bu mu oluyor? Bilmiyorum. Ya da levitating dedikleri böyle ayağının yerden kesilmesi gerçekten o. Muhtemelen orgazmdan daha yüksektir. Ama sen bunu sorarken şey aklıma geldi. Şu an kızları böyle orgazm eden erkek sanatçı yok. Genelde k-pop artistleri var. Şarkıcılar. Onu da erkekler daha çok beğeniyor. Biz orgazm oluyor muyuz onları dinlerken? Hayır. Olmuyoruz tabii ki ama... Ya biz demeyeyim de hani onları canlı dinleyenler. Demek ama demek ki Elvis farklı. Elvis farklı. Elvis gibisi gelmemiş. Abi Beatles da öyle. Onlar da herkesi böyle ayağını yerden kesmiş. Başka öyle grup var mı? Onlar kadar. Başka... Başka yok. Belki... Michael Jackson belki. Aa Michael Jackson olabilir ya. Ne? Olur tabii canım ya. Yani ne anlamda ayaklarını yerden kesmiş? Müzikal anlamda kesmiş olabilir. Herkes çıldırıyordu Michael Michael'ı. Michael'ı bilmeyen adam var mıdır mesela dünya üstünde? Gittim bir tane çocuğa sordum. Michael Jackson. Bak şimdi sordum. Hala biliyordur. Kesin biliyordur. Peki daha da farklı. Dünyanın en ücra kökü. Bu şeylerinde soruyor olsan yine bilinir mi? Kesin. Tamam. Hala biliniyordur bence. Nasıl böyle herkesin etkisi... Ya bu kadar büyüye ulaşmak çok zor bir şey abi. Mesela hani şu an kadınlar arasında çok popüler olan şarkıcı Harry Styles'dı abi. Harry'nin kapsama alanı bence çok... Target çok spesifiktir abi. Asya'da falan o kadar yoktur ya da Afrika'da. Ama Michael Jackson bir şekilde her yere gidiyor. Bak orada müziğin gücü abi bence. Müziğin ne kadar yüksek, iyi kalitedeyse... Ne kadar herkesi... Michael'a ulaşıyorsa o kadar tanınıyorsun. Michael öyle. Yani o dönemki prodüksiyon kafasını da dahil edersek olayın içine... Hı hı. O dönem için yani çığır açan şeyler. Hatta şimdi bile yapılması çok zor olan şey. Gidiyor işte Super Bowl'da bir şeyler söylüyor değil mi? İşte orada robot kıyafeti giriyor. Ya da işte kıyafet gelindiği şeyler falan. Sonra gidiyor Güney Afrika'da falan orada bir şeyler yiyor falan. Böyle acayip insanlarla kayınçlıyor. Sonra orada mesela binlerce kişiyle klip çekiyor falan. O Brezilya'da mıydı ya? O Brezilya mıydı? Bir de Prison Version varmış abi. O adam her yerde buna bir klip çekmiş. Çok iyi değil mi ya? Hı hı. Tırılır. Film çekiyor. İnanılmaz ilk kez bir klip, film. Demiş ki ben film çekeceğim. Ki oradaki beatler falan nedir öyle ya? Danslar. Deli dehşet. Ki bak ben Michael Jackson'ı o kadar sevmem yine. O benim ergenlik zamanımda çok popüler olan bir şey olduğu için. Ama sonradan dinledikçe dinledikçe çok fena yani. Hak verdin. Pop'ta bir numara falan herhalde ya. İlk üç diyelim bir numara demeyelim de. Etki olarak. Kesinlikle. İnanılmaz bir ses. Biraz önce konuştum dünyadaki her yere ulaşmış bir adam. Herkesi tanınıyor. Hı hı. Muhtemelen pop'ta bundan iyisi yoktur. Daha büyüğü yoktur. Yoktur yoktur. Şimdilerde yok. Ama mesela basketbolda da işte Michael Jordan'ın olduğu şeydi o. Yani herkes iyi falan derken o geliyor. Her şeyimle iyi olmalıyım diyor. İyi'nin tanımını kendi yapıyor. Onun üstüne kendi çıkıyor. Tabii ki hani çevresel faktörler var. İşte Nike'la anlaşma yapması. İşte farklı renkli ayakkabı giymesi. Nike'ın bir anda onun şeyini ödemeye başlası falan. Bunlar da böyle etiketleyici şeyler ama adamın kafasındaki o nasıl düşündüğü olayları nasıl gerçekleştirmeye çalıştığı aşırı etkili oluyor. Yani gidip adı nasıl seçebilirdi ama gidiyor Nike'ı seçiyor. Kafasında başka planlar var. Küçüklüğünden bir. Hani ne diyordu bu şey belgeselinde? And I took it personally. Adam bir nefes alıyor falan. Bu diyor ki nasıl nefes alıyor ya ben bir 60 sayısal alayım falan. Ya Jordan'da olay biraz tabii manyaklık abi. Sempatik bir manyaklık değil yani. Onların kafası. İyi değil. Ya bunlar herkesi yiyor. Michael Jackson'da o var mı bilmiyorum ben. Çünkü sporda başarılı olan tiplerin hepsine bak abi. Böyle çok alfa tiplere bak. Hepsi manyak yani. Hiçbiri normal değil. Ya tabii şey olarak söyledim. Yani erişim olarak söyledim. O dönemde de Türkiye'de belki de NBA'yi izleyen insanlar. Nedeni? Bu Jordan'da. Hala çoğu insan için basketbol izlemenin şeyi Jordan yani. Tabii canım. Yani öyle bir durumları durumu da var diye düşünebiliriz. Ama tabii müzik daha kolay yayılıyor diğerinden. Dinlemesi keyifli. Açıp maçı tekrar tekrar izlemezsin. Öyle bir şeyin yok. Öyle bir durum var. Arkan o zaman son sahneye dönelim. Son sahnede dizinin başında bahsettiğimiz şey oluyor. Bir tane araba Jim'e yaklaşıyor. Jim bu arada mezar kazmaya çalışıyor. Çünkü sunglass'ı ne yazık ki gömecek. O da bu durumdan mutlu değil. Seyirci gibi biz de mutlu değiliz. Ve arabadan birisi çıkıyor. Jim tabii arabadan kimin çıktığını görmüyor. Gece olduğu için farlar yüzüne geliyor. Silahını çekiyor. Ve orada babası çıkıyor. Abi ben. Bu sahneyi sevmedim. Şu açıdan dolayı sevmedim. Ya babası iyi bir karakter değil miydi? Bu neden Jim'e yardım etmeye geldi? Hani oğlunun bir adam öldürmesini kabul eden bir baba oldu o sahnede. O baba. O benim hoşuma gitmedi. Sanki babası iyi bir insandı. Bu ana kadar. Hep onu iyiye götürmeye çalışıyordu. Doğru. Ya da korumaya çalışıyordu. Seni de kaybedemem mantığı vardı galiba. İlk şeye giderken. Gözlüğün yanına giderken. Güneş gözlüğünün yanına giderken. Babası şey dedi. Ona gitmemelisin. Orada belki şeyi anladı. Benim oğlum nelere bulaştı yahu. Falan oldu. Ben bunu oradan çekip çıkartayım. Ne kadar pisliğe bulaştığını bilmiyorum ama. diye bir mantığı olmuş olabilir diye düşünüyorum. Ama çok haklısın. Yani oraya gelip. Birini öldürmüş. İşte gömüyor. Ve diyor ki. Her zaman. Benim kameramda kürek burnunu örtür. Getireyim falan diyor. O kadar mı? Bir soru yani. Bu ne? Ne oluyor? İlginç. Yani muhtemelen. Hani. Evi beyinler. Çocuklarını ne olursa olsun. Koruyacak. Muhabbeti bu olsa gerek. O adamın için orada önemli olan. Jimmy'nin ölmemesi. Jimmy ölmediği için mutlu. Ve bir şekilde çocuğuna yardım edecek. Ama tabii bir yandan da Charlotte var. Charlotte mıydı? Chevrolet miydi? O kadın adı neydi ya? Charlotte diye düşünüyorum. Bir araba ismi gibi aklımda kaldı ama. Charlotte. Bir yandan da Charlotte var. Abi Charlotte beni çok geriyor ya. Charlotte'lı sahneleri hiç hoşuma gitmiyor. Yani hani böyle. Üvey annenin kötü. Uncool olduğunu gösteren kadını bulmuşlar. Kadın çok iyi oynuyor ama. Helal olsun. Beni rahatsız ettiği için iyi. Rahatsız ediyor ama kadının bir oynaması yok ki. Sigara içiyor ve ayakta duruyor. Ya da sigara içiyor ve koltukta oturuyor. Bu niye geldi? Bu niye geldi? Olay o değil mi? Tam böyle sinir ediyor seni. Kadının hayatı koltukta oturmak ama. Yani öyle bir şey. Koltukta oturmak ya da ayağa kalkıp. Niye geldi falan demek yani. Charlotte'ın bir şeyi yok gibi geliyor bana. Ne bileyim dışarıda bir işi yok. Bir yere gidip gezmiyor. Tozmuyor. Hep evde falan. Dekoliteyle evde geziyor. Gold Digger diyorlardı ya bir önceki bölümde. Kadın o yani. Ama ben şeyi anlamadım yani hani. Diggity Gold ne burada yani? Adam o kadar zengin falan mı yani? Adam o kadar zenginse niye çocuk bu kadar uğraşıyor? Ya da adam o kadar zenginse bu kadınla neden evlendi? Zengin adam o yaşta gidip takılır yani. Aynen abi. Tek niye böyle bir şey yapsın ki? Doğru. Adam da mesela tamam karıcım, tamam karıcım diyor mesela. Her oğluna bir şey dediğinde. O da garip. Çok güzel satıyor ya oğlunu. Evet eve gelmeden haber vereceksin. Hatta günler öncesinden bunu verirsen çok daha iyi olur. Ya bu sahneler güzel oluyor. İkisini bir arada görünce ben bir gülüyorum, gülümseçiyor beni. Acaba şey mi izliyoruz ya? Çizgi film mi izliyorsun? Hani çizgi romanlarda böyle bazen bir şeyler değişiverir falan. Çok anlamazsın ama nasıl da yani küçük kareler yani. Senin hayal gücüne kalmış şeyler aralarını dolduruyorsun. Burada da mesela adam kalkıp geliyor. Bir anda gülümsüyor. Oğlanlar şu bu. Ben senin arkandayım falan. Arada ne olduğunu bilmiyorsun, ne yaşadığını bilmiyorsun. Belki de bir çizgi film izliyoruz biz. Sonraki bölümlerden de ümidim biraz yükseldi. O bölüm nasıl bitiyor? Bizim o pedo polis ölmüyor dediğin gibi. Merkezi arıyor. Ambulans geliyor. Ambulans alıp bu adamı götürüyor. Ya bu bölümdeki en saçma şey bu. Adam 80 kurşun yedi ve hala ağzından kan kusarak uyanıp şey yapabiliyor. Yaşayabiliyor. Ama öbür tarafta işte tek kurşunla ölen bizim Sanglas'ın kardeşi ve ne yazık ki çalıştığı ya da işlettiği. Bowling salonunda trajik bir şekilde ölen Sanglas'ız gidiyor. İki karakter gitti. Bir tane gıcık karakter kaldı. Aslında sonunda şey de var onu kaçırmayalım. Birisi başkanı arıyor. Kim arıyordu? Tam hatırlamıyorum ama. Kim arıyor? Nina bizim bu bölüm hiç konuşmadığımız ehbiye heyecanı gidip bir önceki soruşturma yapan adamın karısıyla konuşuyor. Aslında ne oluyor? Nina ve yanındaki polis gidip o patlayan arabanın halini buluyorlar. Yani şu anki halini. Bir bakıyorlar gerçekten alttan patlamış. Daha sonra bu soruşturmayı kim yaptı diye o polisle konuşuyor. O polis de ajanın ismini veriyor. O ajanın ruh ve sinir hastalıkları hastanesine yatırmışlar ama karısı dışarıda. Nina gidip o karısıyla konuşuyor. Karısı bu konuşmayı çok beğenmiyor. Bölüm sonunda da o kadın Beyaz Sarayı arıyor. Ya Beyaz Sarayı'nın yanında duran bir ajanı arıyor. Artık orada ne oluyor bilmiyoruz. Belki başkan da olabilir. Yok olmaz değil mi? 70'lerde kimdi? Nixon mıydı? Nixon. Bu bilginin bizde olmaması gerekiyor. Boşuna. Niye biliyoruz ki biz bunu? Saçma. Nixon Vietnam zamanında mıydı ya? 1972 Amerika başkanı bakalım ama. Nixon'dır ya. Bu fiyat manyaya geçen oydu işte. Makro ekonomi dersinde görmedik mi bunları? Aynen Nixon'mış. Watergate'den bir yıl önce galiba. Yeter. Bunları bilmememiz gerekiyor. Bunları nasıl atabiliyoruz? Kafamızdan. Watergate 1974 abi. Bu arada Watergate ile ilgili HBO'da çok güzel bir dizi var. Woody Harrelson oynuyor. Ben Woody Harrelson'a bayılırım. Taparım hatta neredeyse. White House Plumbers diye bir dizi var. Ben onu izledim. Çok güzel. Tavsiye ederim yani izlersen. 4 ya da 5 bölümlük bir dizi baya güzel. Normalde izlemek isterdim ama şu andaki ruh halime göre ben 70'ler Amerika'sını öğrenmek istemiyorum. Bana ne abi niye bu kadar çok şey biliyorum. Ya o dizi sadece Woody Harrelson için izlenir bu arada. Ama sen 70'lerden biraz uzaklaştığın bir zaman izle daha iyi. Biraz daha kafamı tekrardan. Kimseye zorla diziyi izletemeyiz aga. O zaman puan verelim. Ben puan vermeyi çok seviyorum. 10 üzerinden verelim. 10 üzerinden. 10 üzerinden verelim ama sonrasında değiştireceğim bunu. 10 üzerinden 8 veriyorum ben. Keşke bu kadar irdelemeseydik. İrdelemeseydik ben 9 verirdim. Yo ben irdelememize rağmen 9 vereceğim sana bu bölümü. Sen saçma yerlerini o kadar çok anlattın ki şu an ben hiç onları fark etmemişim bazılarında. O şu anda bende hayal kırıklığı yarattı. O yüzden 1 puan kırdım. Yo ben 9 veriyorum. O saçmalıklara rağmen. Ya ben bu diziyi artık bir hafif komedi dizisi gibi izlemeye başladım abi. Çünkü dizi kesinlikle bir drama, bir gerginlik dizisi değil. Yani rahat bir şekilde biz bir tane şeyin, driver'ın hayatını izliyoruz. O yüzden hani saçmalıklar kesinlikle olacak. Ama büyük mantık hataları olmadığı sürece ben bunların fitim yani. Ben bayağı eğlendim bu bölüm. Hele Elvis falan olacaksa abi daha da iyi izlerim yani. Elvis bence bir daha olmayacak. Ne yazık ki olmazsa be. Yani. Aaa. Ayakkabının peşine düşebilir birisi abi. Düşmezler ya. Kendi ayakkabısına koyduğumda. Kendi ayakkabısına koydu o diye zaten. Düşmezler abi bu. Dizide o kadar çok şey var ki. Bir de onun peşine düşerlerse. Yandık yani. Sürekli bir şeyler çıkacak gibi. Dizideki kıyafet seçimleri de çok başarılı bu arada. Bak. Jim Elvis'in partisine gittiğinde. Yani Elvis'in partisi ama Elvis yok. Böyle güzel kıyafetlerle gitmişti. Jim bayağı güzel giyiniyor ya. Evet. Bak şu anda bakıyorum da. Aslan ya. Biliyor giyinmeyi. Verdik puanımızı. Kapatalım. Bir sonrakinde görüşmek üzere. Benden 8 puan, senden 9 puan aldı. Bakalım aksiyona döneceğim, aksiyona doyacağımız bir başka bölüm olacak mı? Peki Erkan bu diziyi yeni izlemeye başlayan birisi olacaksa beklesin. Hepsini mi izlesin yoksa böyle hafta hafta izlesin mi? Beklesin ya. Hepsini bir kere izlesin. Değil mi? Ben de öyle bir dizi fayda alıyorum. Hani çok üst bir dizi olmadığı için bir hafta sonu ya da iki hafta sonu izlenecek güzel bir dizi. O kadar beklentilerinizi yükseltmeyin. Biz 9-8 verdik diye. O zaman hoşça kal dedim. Ben de hoşça kal diyeyim. Haftaya gidelim. Görüşmek üzere. Bay bay.