Shogun S01E02: Servants of Two Masters

🎙 Podcast Bölümü: Shōgun – Bölüm 2 Derinlemesine İnceleme 🎙
FX’in büyük ses getiren tarihi dizisi Shōgun’un ikinci bölümüyle karşınızdayız! 🏯⚔️ Bu bölümde, Lord Yoshii Toranaga’nın hayatta kalma mücadelesi giderek kızışırken, Anjin-san (John Blackthorne) kendini Japon kültürünün karmaşık dengeleri içinde buluyor.
Bu bölümde neleri ele alıyoruz?
🔹 Toranaga’nın politik manevraları ve rakipleriyle olan çekişmeleri
🔹 Blackthorne’un Japon toplumuna uyum sağlamaya çalışırken yaşadığı zorluklar
🔹 Mariko’nun gizemli geçmişi ve hikâyeye etkisi
🔹 Savaş, ihanet ve stratejinin gölgesinde şekillenen olaylar
Diziye dair derinlemesine analizler, tarihsel bağlamlar ve dikkat çekici detaylar için kulak verin! 🎧
📢 Bölüm hakkındaki görüşlerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın!

Bölüm İncelemesi

Çekim alanına hoş geldiniz. Bugün Şogun'un ikinci bölümünü konuşacağız. Ben Soner, karşımda Altuğ var. Merhaba Soner, nasılsın? Nasıl geçti bu bir hafta? Merak içinde bekledin mi diğer bölümü? Şogun'u izlemek için kendimi zor tuttum. Gerçekten zor tuttum. Seninle konuştuktan sonra bir heyecanlandım, yükseldim diziye. İkinci bölümü izlemek için gün saydım. 6, 5, 4 derken bugün izledim ve beğendim de. Senin nasıl geçti bu hafta? Benim de aynı, ben de merak ettim. Zaten ilk bölümü izledikten sonra da merak etmiştim biliyorsun, konuşmuştuk onu. Bugün gerçekten o yüzden heyecanlı bir şekilde açtım ve tatminde oldum açıkçası. Geçen bölüm ben başlamıştım, bu sefer sen başla bakalım. Nasıl buldun bu bölümü? Bu bölümü ben biraz daha aslında heyecanlı bekliyordum. Biraz daha kavgalar falan olacak gibi bekliyordum. Ama bu bölümde yine politik konuştum. Konuşmalar üzerine geçti. Ufak birkaç aksiyon oldu ama beni o aksiyonlar yeterince tatmin etmedi. Bu dizinin herhalde altı biraz politik tarafını beğenmek ve onu izlerken eğlenmek gerekiyor. Yoksa biraz sıkıcı olacak. Bugün bir de abi çok yorgundum. Acaba yine uyuyacak mıyım diye korktum. Ama bu sefer bölüm beni uyutmadı. O yüzden beklentilerimi karşılamış gibi görüyorum. Senin beklentilerini karşıladın mı? Yani ben beklentilerimi karşıladı aslında. Çok böyle bir agresyon beklemiyordum bu bölüm. Hani sanki zaten böyle yavaş yavaş hızlanacak gibi bir imaj vermişti bana ilkinde. Dolayısıyla beklentilerimi karşıladı. Zaten işte biz ve bizim gibi birçok izleyici için farkındaysan bölümün ortasında John hapisteyken bir peder bütün olayı anlattı. Ulan bunlar şimdi anlamamıştır. Ben şunu başından sonuna özetleyeyim de daha sonra daha zevkli izlesinler diye. Bütün işte hikayeyi bir anlatan abi vardı orada hatırlarsan. O benim. Üzerinde çok iyi bir etki bıraktı. Böylece pekiştirmiş oldum konuyu yani iyi oldu. O abi de samuray tıraşlıydı değil mi? Ya tam samuray tıraşından esinlenmiş şapkasını koyduğu yerlerin tertemiz olduğu bir tıraşı vardı değil mi? Onun çok garip bir tıraşı. Yani saçların gerçekten göz kanattığı dönemler olarak nitelendirdiği bir ses bu dönem var. Gerçekten sanıl olduğu için zor geçmiş anlaşılan. Çünkü yani böyle bir hare gibi kafasında. Saç olan adamdan bahsediyorsun herhalde. Aynen. Samurayın tam tersinin daha böyle fantastik bir versiyonuydu. Alıştık artık tabii yani ilk bölümden zaten bizi alıştırdılar o güzel saç şekillerine. O yüzden çok da yadırgamadım açıkçası yani bu sefer. Abi bu dizide saçı iyi olan tek tür var o da kadınlar. Kadınlara tür dedim burada kusura bakmasınlar ama yani nasıl isimlendireceğimi bilemedim. Yine ötekileştirdim. Ya kadınlara saçı ne kadar iyiyse. Ve dizideki diğer karakterlerin saçı bir o kadar kötü abi. Bir de çocuğun saçı çok güzeldi. Ben o çocuğu ilk bölüm kız sanmıştım abi. O aslında ölen Tayiko'nun oğluymuş. Oğluymuş evet aynen. Orada bir şok oldum ya. Hani dedim bu nasıl bir oğlan çocuğu. Evet yani bunlar belli bir yaşa kadar zaten ayırt etmek zor oluyor yani işin gerçeği. Japonlarda öyle bir durum oluyor yani sanırım. Abi bölüme girelim o zaman. Milletin saçıyla da abi birleştirmekten vazgeçelim. Çünkü bir ara... Bir ara varamayacağız. Bir de şey yapmayalım onları ötekileştirmeyelim aslında dediğinde çok doğrusun. Herkesten özür diliyorum. Özellikle saçları berbat olan samuraylardan ve Portekizli rahiplerden kusura bakmasınlar. Ama bu bölüm nasıl başlıyor? İlk başta o rahip geliyor. Bizim Anji'nin yani John... John muydu? James miydi? John. John. Blackthorn desek kolay olacak ama. İşte John'un tercümanı olarak geliyor. John tabii buna atarlanıyor diyor. Ben sana... Ben senin çevirdiğin ilerine inanmıyorum, güvenmiyorum diyor. Adam da enteresan şekilde o rahip doğru düzgün tercüme ediyor. Hiç orada bir şey yapmıyor. İçizden. Kanki et aşımas. Good morning. My name is Martin Alvito. Of the Society of Jesus. Must be the Anjin. What does that mean? It means pilot. The way Tsuji means translator for me. You're in the court of Lord Yoshii Torunaga. And I am the interpreter to the Council of Regents. Oh good. So you'll be able to twist my words in your Portuguese favor. Ama bu konuşma sırasında John'un tüm niyetlerini öğreniyor. Yani Portekizler ofisyal olarak neler olup bitecek, İngilizlerin amaçları ne, bunların hepsini öğrenmiş oluyor. Daha sonra Ishido. Ishido muydu? Bak ona bir lakap bulmalıyız abi. İsmail mi desek? Ha ha İsmail diyebiliriz. Şu şey baş kötü adam değil mi? Klanların. Aynen. Bizimkine kıl olan klan. İsmail diyelim ona. İsmail'ler alınmasın lütfen. İsmail geliyor ve diyor ki bu adamı hapse at diyor. Bizim Torunaga'da tabi eli mahkum. Yani yapacak bir şey yok. Çünkü İsmail'e karşı şu an bir savaşa giremez. Ve diyor ki tamam ben onu hapse göndereceğim diyor. Ve Blackthorn ne yazık ki hapse giriyor. Ya zaten şimdi şöyle bir durum var. Zaten Torunaga'da malum orada evet şu an yönetiyor gözüküyor ama adam aslında şu an sarayda alıkonulmuş durumda. Yani aslında Torunaga'da şu an hapis durumunda. Dolayısıyla da işte Torunaga'da bizim bu John'u kullanarak aslında bu içinde bulunduğu durumdan kurtulmaya çalışıyor. Yani aslında herkes işte stratejik bir strateji belirliyor ve onu kullanarak kurtulmaya çalışıyor. Nedir peki Torunaga'nın stratejisi? Bu azledilmesi için bütün klanların oy birliği gerekiyor. Ama işte bu. Oy birliğini bölebilmek için de bizim John'u kullanarak içeriden karşıt görüşler çıkartmaya çalışıyor. Çünkü diğer klanlar zaten John'un ölmesini istiyor bir yandan da. Dolayısıyla da işte aslında John burada o yüzden baya kilit bir noktada yani. Aslında herkes John'u kullanarak kendi stratejisini hayata geçirmeye çalışıyor. Diyebiliriz. Ben öyle algıladım yani bu bölümde. Bu bölümde bu noktayı ben aslında tam olarak gözümde canlandıramadım. Muhtemelen çok bariz bir şey var ama. Yani abi bir tane adam Japonya'ya giriyor. Ve Japonya'nın en önemli beş klanı bu adam yüzünden birbirine giriyor. Aga öldürün şu adamı kurtulun. Yani adamın zaten esir tek başına bir tane gemiyle gelmiş. O gemi çok stratejik bir önemdeymiş gibi. Ama o adam olsa da olmasa da o gemi orada değil mi abi? Yani neden bu adamı bu kadar kilit noktaya getirdiler? Ben dizide bunu anlayamadım açıkçası. Çok güzel bir soru. Umarım bir sonraki bölümde daha iyi anlayacağız. Ama ben yani şunu algıladım yani. Şimdi zaten John. John İngiliz. Evet. Bu John arkadaşımız buraya gelene kadar zaten bunlar İngiliz mi İngiliz görmemiş. Olay zaten İspanyollar, Portekizler dünyayı üçe ayırmışlar. Dolayısıyla da bu arkadaşlarımız da Portekizlerin olduğu internatta kalmış. Her ne kadar Japonlar farkında değilse de aslında bunlar Portekiz'in bir şeyi gibi duruyorlar. Sömürgesi. Evet sömürgesi gibi duruyorlar. Şimdi bunu aydıran arkadaşımız John. Diyor ki ya aga diyor siz böyle takılıyorsunuz burada ama bu adamlar sizi burada cayır cayır sömürüyorlar diyor. Dolayısıyla bunu öğrenen Toranaga'da bu adamı kullanarak kendi pozisyonunu kurtarmak adına hani diğer klanlara karşı kullanmak istiyor. Diğer klanlar zaten adam ölsün istiyor. Çünkü o ölürse zaten onu az edecekler Toranaga'yı falan. Yani bir şekilde adama bağlamışlar yani. Çok açık çok net değil yani anladın mı? Hani böyle iki artı iki dört netliğinde değil o olay. Ama böyle birazcık doğulan başlı yollardan aslında herkes adamın yani John'un varlığına dayanıyor yani. Bir sonraki stratejisi. Sen burayı çok iyi anlattın. Toranaga geçen bölüm neden klanlar tarafından öldürülüyordu? Çünkü ölen Taiko'nun eşini alıp bir yere göndermişti. Kendi gelinliği doğum yapıyor. O da onun kardeşiydi galiba. O kadını esir almış gibi bir durum vardı. Ama artık doğum olmuş. Ve Taiko'nun eşi artık Osaka'ya geri. Dönüyor. Tabii Osaka'ya geri döndükten sonra artık klanlar da Toranaga'yı öldürmek için bu sefer oylama yapabiliyor. Ama oylama sırasında Katolik klanlar diyor ki bu Anjin diyor Katolikleri öldürüyormuş. Bizim Tanrı'mızı inanan insanları öldürdüğü için onu kesinlikle öldürmeliyiz diyor. Abi orada da bir manyaklık var. Yüz binlerce insan savaş yapıyor. Sen onlardan biri senin ülkene gelmiş ve sen onu cezalandırmak istiyorsun. Anladığım kadarıyla Tanrı ve onlara inancına karşı yapılan en ufak bir saygısızlık geçen bölümde olduğu gibi psikopatlık ve direk ölünme sonuçlanıyor. Çok fenermiş abi. Ben Japonya'ya iki defa gittim. Umarım onların Tanrılarını sinirlendirecek bir davranışta bulunmamışımdır. Aman diyeyim dikkat et. Görüyorsun yani en ufak bir gerginlikte kafa kesiyorlar. Uzlaşmacı bir ortam yok yani. İyi güzel özetledin açıkçası sen de. Bir tek yani ben orada bir şeyde. Bir noktasında birazcık hani o da ilginç geldi bana. Sonlara doğru zaten işte bu Portekizlerin işte belirli yerlerde konuşlandığını ve oralarda işte Roninlerin olduğu yani Japonların işte paralı askerleri olduğu ve bu adamların zaten Portekizler yüzünden Katolik olduğu ve o noktaları koruduğu falan gibi bir bilgi geldi mesela. Hani zaten o mesela benim hoşuma gitti yani. Çünkü orada çünkü olay farklı bir noktaya gitti yani. Aslında adam tek başına ve konu sadece. İşte Toronaga klan vesaire falan derken bir anda şekil değiştirmiş oldu yani. Hani biraz daha skop genişledi diyeyim yani. Mesela şimdi o durum benim merak etmemi sağladı açıkçası. İlgimi çekti. Ya tam Beachwatch yapılacak dizi abi. Arka arkaya böyle put put put izleyeceksin. Çünkü çok güzel akıyor bölümler arası bu olaylar. Bir de savaşmalaş klanlar birbirine girecek onu da yavaştan hissediyorsun. Çünkü birisi Shogun olmak istiyor. Ya Shogun olan bütün ülkeyi yönetecek. Ben o zaman şeyden alayım tekrar. Hapishanede. Anji'nin yani Jon'un ölüm emri geldikten sonra bunu öldürmek için bir yere götürüyorlar. Götürürken Aslan Yavusele herhalde orada bir ninja topluluğu tutmuş ve direkt Jon'u kurtarıyor. Evet. Jon'u kurtardıktan sonra. Ninjalara parasını atıyor. Ninjalar paralarını alırken bu sefer Yavusele'nin adamları ninjaları öldürüyor. Beden öldürdü ben bu arada bilmiyorum. Muhtemelen şey belli olmasındır. Yani Yavusele'nin onu kurtardığı belli olmasın diye öldürttü. Aynen Yavusele orada hani işte tesadüfen oradan geçiyordum. Aa bir baktım ki Jon'u orada esir getirdi. Tabii ama bizim Toronaga yemedi bunu ama işte zaten o da Jon'la aslında birleşmek istediği için ona göz yumuyor biraz Yavusele'nin bu salaklıkları. Direkt öyle. Orada şeyi de söylememiz gerekir. Yavusele Işido'yla yani İsmail'le oturdu konuştu. İsmail geldi bunun evine. Dedi Toronaga seni Castle'a davet etmedi mi? Çok büyük saygısızlık falan dedi. Daha sonra şey hikayesini verdi. İşte Tayko bu kaleyi yaparken her klan bir taş gönderdi. Benim taşı alıp en köşeye koydu dedi. Yavusele de orada çok güzel bir taşmış dedi. Aa ben o sahnede koptum. Evet o güzeldi abi de. Kale bir kilometre ileride bunlar bakıyor ve adam taşa çok iyi bir taş diye itifatta bulunuyor. Yavusele İsmail'le de ittifak kurmaya çalışıyor. Aynı zamanda Toronaga'nın. Tabi o ikili oyun ona çok kötü patlar. Toronaga affetmez gibi geliyor. Ya da Toronaga bir şekilde İsmail'e pardon Yavusele'ye der ki. Kardeş ben senin bunu yaptığını biliyorum. İsmail de ölümüne Toronagacı olabilir bir anda. Toronaga John'a dünya haritasını çizdiriyordu ya. Ve ondan sonra işte John'un söyledikleri çok güzeldi. Orası güzeldi gerçekten. Hani o açıklama kısmı iyiydi. Hani zaten bizi açıkladı aslında. Toronaga'dan ziyade. Hani izliyorsunuz ama var bile. Direk izleyin diye bize açıkladı. Orası güzeldi. Ya bu ben bir şeye takıldım yalnız. Bu alakasız diyeceğim. Yani bu çevirmenlere olan bu güven problemi. Bir de abi her şey çevirmene bağlı yani. Ya orada adam ne derse. Ya öle de bilirsin. Yürüye de bilirsin. Yani o sürekli mevzu çevirmene bağlı yani. O çevirmene bir güven falan. Tamam güvendim falan diyor. Ama yani neye güveniyorsun ki kimse bilmiyor o dili başka yani. O bir değişik geldi bana. Neyse. O dünya haritasını çizerken. Zaten oradaki bütün planı. İşte yani büyük planı orada anlatıyor işte. Dünyayı işte ikiye üçe böldükleri. İspanyolların, Portekizlerin paylaştığını vesaire. Ama işte bir yandan da Toronaga ve diğer arkadaşlarımız da zaten aslında şu an dünyanın ne halde olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Japonya. Burası. Benim ülkem. İngiltere. Dünyanın diğer tarafı. Hinoz'u taşıdık. Sonra İngiltere'yi taşıdık. McGillen'in geçmişi yoluyla geldik. Bu da bu. Bu da bu. Bu da bu. Bu da bu. Bu da bu. Bu da bu. Bu da bu. Bu da bu. Bu da bu. Bu da bu. Bu da bu. Biz de ilk dışarıdanız. Çünkü İspanyol ve Portekizler secret'e girdi. Bu koro Portekiz ve İspanya'nın temel koro. Ve bizim için bu şekilde yürüyen daha sağlıklıydı. Çünkü Macau'da Portekiz'in base'ini evlendirmeliydik. Macau'da Portekiz'in torunları var. Çünkü onlar için de mesela protestanlık diye bir şey yoktu. Şimdi öğrenmiş oldular. Benim anladığım kadarıyla. Aynen. Hani Katolikler geliyor. İşte burada zaten. Şey yapıyorlar. Bunları kendi dinlerine katmaya çalışıyorlar. Vesaire. Kattıklarını katıyorlar. Ama bir de şimdi protestan diye bir şey var. Ve protestanlık Katoliklerden işte hoşlanmıyorlar. Bunu algılıyorlar. Vuf falan vesaire. Yani daha böyle komplike ve güzel oldu bence dizi. Ben dediğim gibi öyle çok şiddet falan olmadı ama muhtemelen şiddetleri sona saklıyorlardır diye tahmin ediyorum. Böyle bir ortayı falan buluruz yani. İlk önce böyle bir hikayenin girişme kısmında gibiyiz şu an. Bakalım bilmiyorum. Güzel bir bölüm oldu bence bu. Mariko. Pederle konuşurken şey dedi ya peder. İşte senin böyle karanlık düşüncelerin hala var mı dedi. İtiraf ettiğin o düşüncelere hala sahip misin dedi. Mariko'yu da herhalde şey etmeye çalışacaklar abi. Böyle şantajla kendi yanlarını anmaya çalışacaklar. Mariko da bence yeterince Hristiyan değil gibi abi ya. Ya Mariko. Ben Mariko böyle biraz yan karakter gibi düşünmüşüm ilkinde ama o birazcık odak noktası olacak sanırım. Yani bu bölüm çok çok göz önünde tuttular. Yani adam direkt zaten çevirmeni yaptı falan vesaire. İşte bir de böyle sürekli geçmişine değiniliyor. Katolikliğine değiniliyor falan filan. Dolayısıyla bunun ablamızın da böyle kritik bir noktada olacağı aşikar yani. Mariko'nun çocuğunu ve kocasını da gördük. Sadece gördük yani başka bir şey olmadı. Ailesiyle de tanışmış olduk sevindik. Evlerini gördük. Gördük. Hiçbir şey olmayan evleri. Abi o dümdüz hiçbir şey olmayan odalar. Çok ilginç değil mi ya? Yani hiçbir şey yok. Yalnız ilginç. Bir de yatak dümdüz ya. Yere yatıyorlar anladım da. Koltuk moltuk da yok ha. Bu insanlar nasıl oturuyor? Değişik hakikaten ya. Ben de bilemedim ya. İnsan sırtını yaslamak istemez mi abi? Baston yutmuş gibi olur abi hepsi. Dimdik. İlginç yani gerçekten. Direkt bölüm sonuna geleyim. Zaten bayağı anlattık bölümü de. Bölüm sonunda da Toronaga'yı tabii öldürmeye çalıştılar. İşte en büyük. Bu ana kadar yapılan en büyük suikasti gördük. Ama tabii Toronaga daha hiçbir şey gelmeden ayıldı. Gitti yatağında yatıyormuş gibi. Yatağını düzenledi. Suikasti içeri gelince de onu direkt öldürmedi. Direkt can çekişirdi abi. Bu arada suikasti Toronaga'ya değil John'a gelmiş diye açıkladı ya sonunda. Öyle mi? Oha. Uyumuşum. Hatta dedi ki yani özellikle odamı ona verdim. Ama aslında bana değil suikast bana değildi John'aydı dedi. Ooo. Büyük bomba. Bunu öğrenmem iyi oldu. Sürprizli bozduğum için özür dilerim. Ama adam kendi dedi yani bunu. O zaman bir şekilde Astockada çant distance çıkidaysın ya. Vay arkadaş. Neden ne izlediysen böyle mi? Neyse. Gördüğünüz gibi birimizin anlamadığı. Yeni. Geri yine altı anlıyor. Altının anlamadığı yer yok bugüne kadar. Bakalım ileride belki ben de onu bozarım. Bozabilirsin. Kesin bozulacak bir ortam oluştururum ben yani. Ya bir de bu anjin. Anjin diyoruz ya pilot demekmiş falan. Bu anjin diye bir hastalık yok muydu ya? Biz küçükken falan. O ne ya? Hiç duyuyorum. Hani işte oğlumuz anjin oldu. Hani hasta. Aaa. Ben öyle bir şey atamıyorum ya. Uyduruyorum da bakıyorum. Uyduruyor muymuş o? Abi gerçekten varmış. Bozun iki yanında bulunan tonsil ya da bademcik adı verilen dokuların israplanıp şişmesiyle ilgili hastalıkmış anjin. Evet. Ben de ilk anjin dendiğinde mesela aa demiştim böyle. Böyle beni bir geçmişe götürmüştü falan. Ama sonra pilot demek falan falan dediler. Bozuldum yani. Ama bravo bozuntuya vermedin. Gördüğünüz gibi genel kültür burada. Aynen. Kürt ikna dizisini izlemek böyle. Gururlu bir şekilde durdum yani ve o içime attım yani. Hayır anjin aslında bir hastalıktı dedim ama işte. Şu an burada paylaşıyorum. Paylaşıyorum. Şu an tek eksiğim Shogun'du hemen abi. Bir dizi fanı olarak. Bir de tabii fan club da kurabilirsin. Bakayım bir deneyeyim. Anjin fan. Ben burada bizim Japon komşularımız var. Mahallede Shogun izleyenler var mı gibisinden bir mahalle grubu kurmaya çalıştım abi. Herkese gönderdim. Hatta mektup dağıttım. Kimse katılmadı. Kimse sallamadı beni. Yani Japonların kültürüne sahip çıkmaması beni ayrıca üzdü. Evet bunu duymak beni de şaşırtıcı. Şu an üzdü. Yani bizim anjine sahip çıktığımız gibi Japonların da kendi kültürüne sahip çıkmasını beklerdim açıkçası. O zaman benim söyleyeceğim başka bir şey kalmadı alçıya. İkinci bölüm su gibi akıp geçti. Biz de su gibi konuştuk. Aynen öyle yine güzel özetledik bence. Bakalım üçüncü bölümde o zaman tekrar birlikte olmak dileğiyle diyelim. Üçüncü bölümde tekrar birlikte olmak dileğiyle. Üçüncü bölümde tekrar birlikte olmak dileğiyle. İkinci bölümde tekrar birlikte olmak dileğiyle.