Zıbınla Yüzen Lord!
Shōgun’un üçüncü bölümüyle karşınızdayız ve olaylar iyice kızışıyor! Bu bölümde, Toranaga’nın kaderi pamuk
ipliğine bağlıyken yaptığı akıl almaz hamleye tanık oluyoruz: Osaka'dan kacis! Japon siyasi entrikalarının
ortasında bir samurayın bile aklına gelmeyecek bu taktik, Toranaga’nın zekasını ve hayatta kalma içgüdüsünü
bir kez daha kanıtlıyor. Zıbınıyla okyanusa atlayarak Anjin, aka John ile yüzme yarışı ise cabasi!
Tabii ki, sadece Toranaga’nın macerası yok bu bölümde. Yabushige, kelimenin tam anlamıyla tam bir afacan!
Bir öyle, bir böyle; güvenilir mi yoksa ihanetin eşiğinde mi, karar vermek zor. Toranaga’nın sadakat
testinden nasıl geçecek, yoksa kendini ele mi verecek? Her sahnesinde izleyiciyi diken üstünde tutan bu
karakter, hem komik hem de tehlikeli olmayı nasıl başarıyor?
Bu bölümde Portekizliler de devreye giriyor ve pazarlık sahneleri tam anlamıyla bir boğa güreşi gibi!
Gemileri ve silahları karşılığında neler talep edeceklerini izlerken, Batı ve Doğu arasındaki kültürel
farkları iliklerimize kadar hissediyoruz. Açgözlü mü, yoksa sadece çıkarlarını mı düşünüyorlar?
Ve tabii ki, Mariko! Kocasının ölümünü hiç umursamayan, hatta bu konuda neredeyse rahatlamış görünen bu
gizemli kadın, bizleri yine şaşırtıyor. Mariko’nun bu soğukkanlı tavrı ne anlama geliyor? Sadakat, görev ve
kişisel duygular arasındaki sınırları zorlayan bu karakterin, ileride nasıl bir rol oynayacağını
tartışıyoruz.
Shōgun’un üçüncü bölümüyle ilgili detaylı analizimiz, teorilerimiz ve karakter yorumlarımızla sizlerleyiz!
Bölümün en çarpıcı anlarını masaya yatırıyor, tarihsel bağlamdan kültürel farklara kadar her yönüyle
inceliyoruz. Bizimle birlikte bu eşsiz dizinin derinliklerine inmeye hazır mısınız? Hadi başlayalım!
Bu bölüme çok yükseldim Altug. Beğendin mi sen de? Ben de beğendim ya. O politik mevzu benim de hoşuma gitti. Onu ben de diyecektim yani bu bölüm için yorum yapmaya başlarken. O aklımdaydı yani. O arka taraftaki o siyasi mevzu hoşuma gitti. Tabii böyle tam anlamıyla bir savaş sahnesi daha tam göremedik. Ufak ufak başladılar. Uzaktan uzaktan oklarla moklarla başlandı mevzu. Ya aslında şöyle işte 3. bölüm. Her izlediğim bölüm bir öncekinden daha iyi şu ana kadar. Hep bir yükseliyor abi. Geri durmuyor. Geriye gitmiyor. Bir de karakterlerle de özleşmeye başlıyorsun. Hani ben bazı karakterleri çok sevmeye başladım. Mesela Yabusele, Yabusele diyoruz. Ben Yabusele'yi biraz fazla sevmeye başladım. Neden bilmiyorum. Ve bölümler ilerledikçe bak sana şunu söyleyeyim. John'a olan sempatim azalmaya başladı. Neden bilmiyorum abi. John artık bana o kadar önemli bir karaktermiş gibi gelmiyor. Çünkü Japonya'da o kadar önemli bir... Adam değil ya bu. Hani ilk bölümde de belliydi. Ama ilk başta hadi o adam kurtulsun şunu yapsın diye hissediyordum. Şu an John için... John için yanıp tutuşmuyorum abi bölümü izlerken. Ama Yabusele'yi gördüğüm zaman aha şimdi ne olacak diye soruyorum hep kendime. Yabusele birazcık bizi kontrpiye de bıraktılar Yabusele'de. Ya böyle ilk birinci bölüm adam çok böyle ultra yabani. İşte yok adamı pişirerek öldüren falan. Böyle hemen nefret kazandırttı bir karakter gibiydi. İkinci bölümde... İşte böyle kaypak hemen karşı tarafa seni satan bir karakterdi. Şimdi hani biraz daha loyal bir karakter falan. Adam her bölümde farklı bir şeyi temsil ediyor gibi sanki. Farklı bir karakteri temsil ediyor gibi. Ama tabii Yabusele'yi sevdik şu an. Çünkü Toronaga'ya yanaştığı için sevdik. Niye? Çünkü ölümüne Toronagacıyız. Oğlum çok iyi ya bak ben bunu anlamamıştım. O yüzden sevdim değil mi ben Yabusele'yi bu bölümü? Çünkü Toronaga'yı sevdiğimiz için içten içten. Şimdi Toronaga'ya her yalakalık yapanı otomatik olarak... Seviyoruz yani bizi de. Bölüm Yabusele'nin Toronaga'nın yanına gidişiyle başladı. Orada iki tane bıçağını bıraktı. Bıçak dedim. İki tane kılıcını bıraktırdılar. İçeri aldılar. Orada dedik işte Yabusele gidici herhalde. Ama üçüncü bölüm olduğu için Yabusele ölmeyecek diye düşündüm. Bir onun rahatlığı vardı bende açıkçası. Bu kadar çabuk harcamazlar deyip. Aynen tam büyük karakter. Sonra Toronaga kardeş dedi sen neden işi İsmail'le beraber etsin dedi. İsmail'le beraber olma. Gel bana daha fazla bağlı ol. Ben sana ne istiyorsan vereyim dedi. Sonra Church of the Virtual estão bem不会 bells� computer programını ele geçire Buddh Breeze favoris. Adnan reporter. Aynen benim. Ama. Am Nephilim deyip. Ya bu seyrede inkar etmedi. Kral dedi ben şu şehri istiyorum dedi. Ama o şehri yönetmek için başımız sağlam kalması gerekiyor dedi. Toronaga'da dedi ki başın sağlam kalsın. Ama dedi bana yardım et. Bu John'u ve benim karımı al şu şehre götür. Eğer bunu yaparsan sana istediğini vereceğim dedi. Sonra birlikte durdular, sarıldılar ve günün aydınlanmasını izlediler. Nasıl bir girişti abi? Romantik bir ortamdı. John'la da biraz gereksiz abartı kanka oldular sonlara doğru. Beraber yüzmeler falan biraz yani. Fazlaydı bence ama neyse anladık yani. Onu yani bize aşılamaya çalıştı dizi. Biz de bunu aldık yani. Gereksiz bir yakınlaşma oldu yani. Yani hani. Sonunda öpüşerek bitirseler yani yadırgamazdın yani. Yani ben seni kadar John'a şey değilim yani. Hani şu anda öyle bir daha soğumadım adamdan. Mesafen yok. Öyle bir mesafem yok. Ama ya bu seride seninle aynı noktadayım. Ya bu serinin o şeyini sevdim bize yakın olmasını. Bir de şey bir karakter ya böyle hafif muzip bir tip ya. Tam o da mesela hoşuma gidiyor benim. Güzel bir betimleme olmuş. O hoşuma gitti. Toronaga zaten bildiğimiz Toronaga. Dediğin gibi şeyler de tadın karakterler de. Biraz ön planda. Hoş onu tahmin ediyorduk zaten. Bu çevirmen olduğu andan itibaren zaten bunların dibinde olunca kesinleşmişti yani kadının da. Ama o da yani şey. O da yani ön planda bir noktada şu anda. Ama kocası ölürken ki ultra mega virayetli davranışı da yani. Yine bana değişik geldi. Abi bu dizi Türk dizisi olduğunu düşünsene. Osmanlı derebeyi bilmem ne karısının gözü önünde öldürülüyor. O kadın. O kadın öküz gibi çığlık atardı. Ağlardı onu bunu yapardı. Ve biz ülke olarak 15-20 gün bunun yasını tutardık o dizi bölümün çıktıktan sonra. Yani evet. Mariko ultra cooldu abi çok iyiydi. Ultra cooldu abi. Kimsenin gıkı bile çıkmadı yani. Ya ulan dönsek mi dönebiliriz de. Ya bırak oğlum ya artık. Olan oldu bir daha git gel yapmayalım deyip devam ettiler yani. Ama orada hakkını verelim. Toronaga yine adamın ismini söyleyerek ve eğilerek. Orada benim kalbimi çaldı abi. Çok büyük bir idare. Ya Toronaga. Tam bir kaptan. Tabii buraya gelene kadar neler oldu. İstersen onlardan bahset biraz ya da ben bahsedeyim. Sen bahset daha iyi bahsedersin. Yok başla sen. Ben arada gireyim. Çünkü bir iki noktaya değineceğim ben de aklıma gelene. Bu arada bölümü taze taze izledik. Sen yeni bitirdin ben de yarım saat önce bitirdim. Baya unutmuş olabilirim. Abi ne oluyor? Şimdi Yavuz Ede ile anlaştıktan sonra. Toronaga işte herkesi kendi şehrine gönderilecek. Gönderirken herkes hazırlanıyor. Kadınlar arabaya biniyor. Herkes işte kıyafetini giymiş. Samuray kıyafetini. Osaka kadesinden çıkıp limana gidecekler. Limana giderken İsmail geliyor. Diyor aslanlar bir durun diyor. Hop diyor. Bizim anlaşmamız gereği diyor. Eğer önemli birisi Osaka'dan çıkacaksa. Bir gün öncesinden bana söylemelisiniz diyor. Bunu dedikten sonra herkesi sırayla bakıyor. Aa diyor tamam sıkıntı yok. Hadi aslanlar gidin diyor. Giderken kapıda yeniden birisi durduruyor. Osaka kadesinden çıkarken nöbetçi geliyor. Diyor ki ben bunlara tekrar bakmalıyım diyor. Bir kadına bakıyor. Aa diyor tamam diyor. Kusura bakmayın diyor. Sonra öbür kadına giderken Anjin geliyor. Bizim John buna bakmasına izin vermemeye çalışıyor. Neden izin vermemeye çalışıyor? Çünkü İsmail geldiği zaman orada kaşla gözü arasında hamile kadınlardan birisi karnım ağrıyor numarası yaparken bizim Toronaga. Kadında yer değiştiriyor ve onun arabasını biliyor. Toronaga'nın amacı ne? Şehirden kaçmak. Osaka'dan. Çünkü kafasına göre ben kaleden gidiyorum diyemiyor. Çünkü orada tutsak aslında. Biz burada neyi anlıyoruz? Toronaga köşeye sıkışmış durumda. Bir çıkış yolu arıyor. Eğer çıkamazsa biliyor ki Osaka'da artık onun sonu gelecek. Daha sonra John'un o yaptığı iş işe yarıyor. Bunlar yürüyüşe devam ediyor. Kaleden çıkıp limana doğru giderken. Saldırıya uğruyorlar abi. O saldırı sahneleri güzeldi. Oklar geldiği zaman ben bir zıpladım abi. İçkinin etkisiyle mi? Yorgunluğun etkisiyle mi bilmiyorum ama. O hatlar bana geliyormuş gibi bir ilkildim açıkçası. Ya ben ilk başta anlayamadım. Kim kime saldırıyor? Niye saldırıyor? Anlayamadım. Orada dikkatimi çeken şey şuydu. İşte aslında ikisi taraflarda mesela çok yakınlar. Yakın mesafedeler ama oklarla falan saldırıldı ya orada. Evet. Sonra adamlar denizden kaçarken de bu sefer kılıçla dövüyorlar. O yüzden denizdekilere müdahale edemediler. Ben şunu anlayamadım. Denizden kaçarken o oklar niye atılmadı da? Kılıçla adam kovaladınız yani. Mesela o kısım bana bir değişik geldi. Ama karada da burnunun dibinden okla birbirlerine atış yapıyorlardı yani. Hani kılıçlar kullanılmıyordu. Orada bir taktiksel bir hata var. Orada bir taktiği sorguladım yani. Tekrardan iyi çalışılmamış dedim yani dersinize. O değişik gelmişti. Bir de bir şey daha diyecektim ama onu şu anda hatırlayamıyorum. Birazdan hatırlarım ama. Abi o zaman ben sana şeyi sorayım bak hatırlamıyorsan. Hani bunlar kaleden çıkmaya giderken kadınlar gelip arabaya binerken bir tane sinek örtülü bir tane kadın vardı. Hani böyle şey olur ya sinek girmesin diye file sererler ya yataklara falan tatil yerlerinde. Evet. Öyle bir kadın yürüyordu. Ya da şey arıcıların elbisesine benzeyen bir elbise. O nasıl bir elbiseydi abi? Sen bir anlam verebildin mi? Ben hayatım boyunca öyle bir şey görmedim. Abi işte kadınlar yüzü falan gözükmesin diye olan bir şey herhalde. Çünkü şimdi sineklik desek sineklik değil. Çünkü yarıya kadar durduğu için zaten alt kısmı boş yani. Pek bir şey kapamıyordu. Ha bu arada aklıma geldi yani ne diyeceğim. Bu Toronaga'nın aslında oradan gitme sebebi yani Osaka'dan işte kurtulmak istemesinin yanında bir de azil durumu var ya. İşte beş tane oy gerekiyor vesaire. Adam olmayınca dördü düşüyorlar. Ve aslında oylama da olmuyor diye yorumladım ben yanlış anlamadıysam. Hani aslında o anlamda da bir strateji yaptı diye düşündüm. Yoksa sadece oradan fiziken kaçmaktan ziyade kendini azletmekten de korumuş oldu gibi düşündüm. Yok abi çok mantıklı dediğin zaten bölüm sonunda buna referans veriyorlardı. Ama abi bak gerçekten yine diziyi sorgulayacağım ya da Japonları ya da dönemi sorgulayacağım. Abi siz dört tane dere beysiniz. Klansınız orada. Bir tane adam. Ayrılmaya çalışıyor. Dört oy kaldı. Aa beş oy almamız gerekiyor diye şey mi yapacaksınız? Abi günümüzde anayasa manayasa her şey eziliyor. Bu adamlar neden barbarlık döneminde böyle kararlara bağlı ben anlayamadım açıkçası. Güzel bir şey. Sadakat gibi sadakat. Yani güzel bir şey evet. Çünkü günümüzde olmayan şeyler bunlar. Evet o değişik yani. Ya böyle o kurallar bir şekilde hiç kırılmıyor yani. Abi evet ya. Yani dizinin muhtemelen... Yani zaten bize verdiği mesaj bu da ben bu kadar kurallara bağlılık görmemiştim bir dizide. Hepi hilelik miydi? Aynen de. Zaten dört kişisiniz orada. Bir kişi yok. Sadece Toranaga yok. Deyin ki ya geldi adam o da buradaydı deyin yani. Bu kadar basit. Bunu yalanlayacak tek adam Toranaga zaten. Adam da yok yani. Bir de öteki adamı yollayıp orada şov yaptı yani. O sağ eli right hand var ya adının adını şu an hiç hatırlamadım. Bir tane sağ kolu var ya adamın. Evet. Onu yollayıp bir de şov yaptı orada. Böyle diyorsunuz ama bak dörde düştü. Olmaz öyle o işte falan yaptı. Gitti yani bölümün sonunda. Artistlik yapım gitti adam. O adamın torunu abi. Bence o da inanılmaz intikam aşkıyla çok büyük şeyler yapacak. Sonraki ilerleyen bölümlerde. Çünkü işte dedesi şey dedi ya. Sen davaya inandın bak işte senin baban o yüzden öldü. Senin işte kocanla çocuğun da o yüzden öldü dedi. Kadın orada bir ufak ağlamaya başladı. Ondan sonra o gözlerinde ateşi gördüm. O kadın var ya herkesin *** ben diyeyim sana. Evet olabilir mantıklı. Bu şeylere ne diyorsun? Hristiyanlara ve Portekizlilere. Abi onlar tam anlamıyla fırsatçı pezenkler. Toronaga geliyor. Diyor ki kardeş diyor beni şuradan çıkarın diyor. Onlar da diyor ki yok işte bana birisi bana şey yapmaya izin ver diyor. Kilise yapmaya izin ver diyor Japonya'da. Öbürü diyor bana 10 bin tane gümüş ver diyor. Gerçi bunlar Toronaga diyor da. Bunlar da direkt kabul ediyor. Abi hepsi fırsatçı pezenkler. Aşırı sinirimi bozdu abi adamların bu aç gözünü. Zaten sömürüyorsun koca ülkeyi. Adam gelmiş senden yardım istiyor. Diyor beni şuradan şuraya geçir diyor. Bunlar da direkt yok diyor. Ben biraz sinirlendim açıkçası. Ya zaten adamları şey diye göstermişler böyle. İşte sadece ticaret peşinde koşan. Başka hiçbir şey umurunda olmayan. Hani nereye yaklaşırsam. Hani nereden favor elde ediyorsa oraya yanaşan tipler gibi yani. O Rodriguez bir güzellik yapıyor sadece. Evet. Hani o da daha önceki bölümlerde işte bir borç gibi görüp kendisini kurtarmıştı çünkü. Adamı da harcayabilecekken harcamadı mesela şu gemi sahnesinde. Batırmadı. Orası güzel sahneydi abi. Batırmadı. Gerçekten güzel sahneydi. Evet o da güzeldi değişiklik. O Rodriguez de hep duruyor hayatımızda. Bu arada adı Rodriguez mi? İlk kez bilmiyorum ama. Rodriguez tipli olduğu için Rodriguez de. Abi sana iyi bir haberim var. Adı gerçekten Rodriguez dizide. Abi süper. Süper o zaman. Tamam şu an kendimi iyi hissettim. O sahnelerde ne oluyor? Ufak onu da bahsedelim. Toronaga, Anjin, Mariko falan onlar Osaka limanına geliyor. Limanda gemilerine biniyor. İlerlerken önlerinde ufak ufak sandallar pusu kurmuş görüyorlar. Korsanlar evet. Oradan geçemeyeceklerini anlıyorlar. O korsanlar da İsmail'in korsanları. İsmail bunları çıkarmış. Korkarmamaya çalışıyor tabi ki. Çünkü giderlerse Anjin'i kaybetmiş olacak. Toronaga da ne yapayım ne edeyim derken. Bizim pilot John diyor ki kardeş Joe sen bu gemiye bin. O gemi bu korsanların arasından basar gider onlar batar hepsi ölür diyor. O sırada sen de kurtulursun diyor. Ama Toronaga herkesi götürmek istiyor o gemiyle beraber. Sonra gidip Portekizlerle konuşuyor. Portekizler diyor ben götürürüm ama işte sen bana bunu vereceksin şunu vereceksin. Hepsini kabul ediyor Toronaga. En sonunda bu sefer Portekizli kaptan diyor ki kardeş Joe ben bunu yaparım diyor ama o John'u sen geride bırakacaksın diyor. Toronaga korsanların arasından basar giderler. Korsanları yurt dışına gönderiyor. Kurofune'nin onları korumaya yardım etse Oğuzaka korsanlarının çıkışa izin veriyor. Oğuzaka'ya çıkmak için kara korsanlarının açıklaması veriyor. O'zaka'ya izin vermeye teşekkür ediyor ama pahalı bir şey yok. Senco'ya. Senco'ya. O'zaka'ya izin vermeye teşekkür et. Kurofune'nin Macao'ya çıkınca bana bir bin銀銀'i verin. O'zaka'ya Kito'ya verin. Senco'ya yarar veren yarışmanın yarışmanın yarısını veriyor. Toronaga sana 10.000 silah korsanını veriyor. Yerini haline alacaktır. Evet. Sonra Tsuji'ye. Onun için de yazı koyacak. O'zaka'ya Kiristan kökü kurmak için. Senco'ya bir şerit veriyor. O'zaka'ya bir kere zou veriyor. O'zaka'ya bir kere zil veriyor. Pertekizi'ye de gelmiş John. John büyük bir karakter. Abi burada bunu anlıyoruz. Herkesin derdi John. Sonra Toronaga mecburen diyor ki tamam John aslan diyorsan gemiye döneceksin biz gideceğiz diyor. İşte giderken John'u almıyorlar. Bunlar tabi böyle sandallarında giderken. John sandalda kalıyor. Diğer bizim geri kalan bütün crew da şeye biniyor tabii. demiştim bastır diyor. Oradaki Japon arkadaşa. O da ne hikmetse hiç tanımadığı yani sadece bir kere gördüğü John'a eyvallah deyip kendisinin ve adamlarının hayatını tehlikeye atıp bizim büyük geminin peşinden gidiyor. Yani o da ya artık sadakatin 30 saniye tanıdığı adamın dediği lafıyla gidiyor. Sonra bir şekilde tabii ki o küçük korsan teknelerini geçiyorlar. Büyük gemiyi kendine siper yapıyor John. O da o şekilde geçmiş oluyor. Daha sonra baş başa bir boy farkla siyah gemi öndeyken sol tarafta yaklaşıyorlar kıyıya doğru. Orada da işte kayalıklar var. Kayalıklara çarptırabilecekken Rodriguez işte biraz önce bahsettiğim gibi o hamleyi yapmıyor ve John'un da kurtulmasını sağlıyor. Bunun sonrasında da zaten gemi yani ticaret gemisi yoluna devam ediyor. Orayı bilmiyoruz, görmüyoruz. Bizimkiler de tekrardan o eski gemi gemiyim sandallarına binip yollarına devam ediyorlar. Ondan sonra da o anlamsız yüzme sahnesi çekip bir anlam veremediğimiz yüzme sahnesini eşlik ediyoruz hep beraber. Yarım saat o sahneyi düşündüm ben. Aşıba diyelim burada yönetmen ya da senarist bize ne anlatmış ya da kitaptaki. Hani bir metafor aradım bulamadım. Onu ben de algılayamadım yani. Hani orada herhalde hani dostluğumuz iyice pekişti şeyi oldu galiba. Peki o zaman ben sana şunu sorayım. Hani Toronaga sürekli John'a şey dedi ya. Sen dal bir daha dal. Ben senden dalmaya uğranacağım deyip adamı daldırdı daldırdı ya. Aklıma gelen tek soru bu. Sence Toronaga yarış yaparken John'u yorgun olsun diye mi sürekli atlattı? Yoksa gerçekten öğrenmek için mi suya atlatıp durdu? Bence yormak için gibi ben ilk izlediğimde öyle yorumlamıştım. Ama sonra baktım ki Toronaga'da zıbınla girmişe. Belki eşitlensin şartlar diye öyle demiştir. Adam başından ayak bileğine kadar bir şeyle sarılıydı. O suyun ağırlığıyla ortam eşitlensin diye yani hakkaniyetli bir yarış olsun diye de yapmış olabilir. Çok iyiydi. Ben orada hani ilk şey yaptı ya kimonosunun önünü açtı. Aha dedim aslan dedim şimdi çıkacak orada G stringiyle atlayacağız falan. Adam full ki yorgunum. Cover şey içinde çıktı ya orada çarşafla. Abi umarım ipek falandır o Amerikan kılıcı falansa daha da zor. Su çeker var ya batar o. Yani işte bu şekilde handikap yaptı yani. Öyle yaptığını anladık. Sonra da yüzmeye başladılar yarışa başladılar ama kara da yoktu orada. Şu an hala yüzüyorlardır. Muhtemelen. Tarih sayfası o yüzme yarışını dört yıl sürdüğünü yazar. John'la Toronaga'nın büyük yüzme yarışı. Toronaga destanı diye de anılır. Çünkü Toronaga iki tur bindirir. İlk ölen kaybeder. İddia gibi iddia. Neyse tabii bir sonraki bölüm umarım yönetmen bizi gösterir. Kimin öldüğünü. Dörtüncü bölümün başını nasıl bağlayacaklar çok merak ediyorum. Oğlum düşünsene. Toronaga tam yarışı kaybedecek. Kılıcını arıyor. Çünkü kaybetmemek için kendini öldürmesinin gerek. Ama kılıcı yok. Kendini okla falan öldürmek için biliyorsun. Ekip maksa içimlerinde. Stratejik bir hata var. Ya da bir tane köpek balığı bulup ağzına girmeye çalışır falan böyle tutup köpek balığının kapasını dönüşecek. Hayır lan. İple kendini asmaya da çalışabilir demedi. Hay Allah. Evet. O yüzden heyecanla bekleyeceğimiz bir dördüncü bölüm. Doğru. Yelken açtık bakalım. Haftaya neler olacak. Göreceğiz. Umarım herkes dersi almıştır. Biz burada güldük eğlendik iki dakikadır sıçıyoruz ama yani Japonla yüzme yarışına girmemeniz gerektiğinizi anlamışsınız. Ölümüne yarışıyor muyuz kral? Büyük dersler çıkmış orada. Asla okyanusta yarışma. Neyse ben yarışamayacağım. Zıbınımı yıkamadım. O yüzden hala kirli. Belki haftaya. Zıbını. Abi de o sahnelerde beni şey çok rahatsız etti. John atlayıp duruyor. Bizim Toronaga'da bakıyor. İzliyor böyle güzel güzel. Abi Toronaga yarışmaya karar verdiği zaman Mariko bir mutlu oldu. Lan daha düzgün senin kocanı binlerce adam öldürdü. Kılıçtan geçirdi. Sen oradaki adamın yüzme yarışı yapmasında nasıl mutlu oluyorsun? Yani evet o da bir dengesiz bir ablamız. Abi zaten kocası ölürken de bir tepki vermedi ki kadın. Abi. Olan oldu gibi. Hani böyle sanki arabayı sürtmüşsün de. Neyse. Neyse canım. Olur böyle şeyler. Bir geçersin ya. Yani o rahatlıktaydı yani. Onu ben de şaşırdım yani. Toronaga bile kalktı bir saygı duruşu. Bir şeyler yaptı. Bir eğildi falan. 28 derece öne eğildi. Bir şey yaptı falan. Bir şeyler bağırdı orada. Ya herkes birbirine bu kadar bağlı iken Mariko'nun kocasına bu kadar bağlı olmaması beni biraz rahatsız ediyor. Bu arada ben Mariko'yu çok seviyorum. Dizideki en iyi karakterlerden birisi. Benim gördüğüm ama. Abi Mariko'nun John'la yakınlaşacağı o kadar net ki. Aynen. Herifi bir an önce öldürelim dediler ya. Kocasını çok da uzatmayalım dediler yani. Saçma sapan önde herif. Abi bir de şey de komik yani şimdi bunlar savaştan geliyor falan. Herkes bindir tekneye. Oğlum bir tane adam kalmış. Bir tane. Bizimkinin kocası. Ya herkes binmiş. Bir tek o kalmış ya. İşte. Bu nasıl? Şarkı demediniz mi kral? Kral. Herif 15 dakika sonra geldi adamlardan. Ne yaptın orada yani? Tuvalet molası mı verdin? Bu kopukluk ne yani? Bir kişi. Hani orada bir grup falan kalsa biraz daha mantıklı olabilirdi yani. Abi biliyorsun samuraylar tüm üstünü çıkarmadan tuvalete gidemiyorlar. O kıyafetler diyor ya zararlık yapıyor. Kocasını tadesiz bir şekilde bir de bunlar Japon. Yani sokağa sıçmazlar tabii bildiğin gibi. Orada bir ev bulmuş bir umumi tuvaleti. Gideyim bir birerken. İçinde zıbını var. Çarşafı var. Kaç kat giyinmiş adamlar. Var oğlu var. Abi bu arada bak çok güzel bir noktaya da indin. Gemide de abi hepsi bu samuray kıyafetini çıkarıp abi kimonolarıyla takılıyordu. Zaten adamlar full ekipman yani. Mesela toplantı yapıyorlar. Kimono üstüne, çarşaf üstüne bir şey böyle ayakta dört kat çorap mıdır patik midir neyse artık. Yani ben görünce adamları bana hararet basıyor zaten. O kadar o kadar kalınlar ki yani. Japonlar anladığımız kadarıyla sıkı giyinmeyi, lağına gibi giyinmeyi seviyor. Biraz ara verin ya. T-shirt takının biraz. Üşürseniz de bir şey olmaz. Hasta olmazsınız. Evet biraz salın ya. Bağışıklığınız artsın yani. Nereye kadar abi? John'u görmüyor musunuz? Adam ne güzel çıktı. Brezilya'nın tangasını giymiş. Atlıyor suya mis gibi. Ahahahah. Harbiden ya. O şey ne kadar böyle. Adam tangası olmadı harbiden. Yani o da şaşırdığım bir noktaydı yani. Hani böyle İtalyan slip mayolar var ya. Onlar okey. Ama abi bir erkeğin yani Brezilya'nın tangası o zamanlar pek olmuyor yani. İlk tanga. Aynı haliyle. İlk tanga yani o zamandan günümüze gelmiş. Tanganın da İngilizlerden çıkıp Brezilyalılara gitmesi abi muhtemelen utanç ve canlarından birisi anladığım kadarıyla. Sahip çıkamamışlar tangadanın. Brezilyalılar sahip çıkıyor. Kral iyi oldu ya bu bölüm. Güzel konuştuk. Evet güzeldi. Bu bölüm benim anlamadığım noktalardan birisi de. Tarihsel olarak ona bakacağım. Çünkü merak ettim. Japonlar anladığım kadarıyla Korelere saldırmış. İkinci bölümde de vardı. Bu üçüncü bölümde de var. Evet evet orada büyük savaş var ya biliyorum ben de. Eskiden de mi vardı? Hani ikinci dünya savaşı falan biliyorum. Eskiden de mi vardı? Ben öyle biliyorum. Var arkadaş. Bu Korelilerin Japonlardan çektiği de herhalde başka toplum başka toplumdan çekmemiş abi. Yazık adamlara. Evet orada bayağı savaş olayı dönüyor yani. O internatta. Çinliler falanla onlarla da savaşlar var falan bildiğim kadarıyla. Dördüncü bölüme hazır mıyız? Dördüncü bölüme hazırız. Haftayı iple çekiyoruz. Dördüncü bölümde neler olacak merak ediyoruz. Değil mi? Ben de çok ediyorum abi. Bu arada yavaş yavaş gitmemiz de iyi oluyor. 10 bölüm galiba. 10. bölümünün sonunda umarım John'la Mariko'nun evliliğini kutlarız. Balayına da herhalde balıya falan giderler oradan. Yakın. Yakın. Daha yakın. Mantıklı mantıklı olur. Daha uygun olur yani. Bütçesel anlamda da iyi olmuş. O zaman bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle diyelim mi? Yoksa demeyelim mi? Diyelim. Diyelim hadi. Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle. Altyazı M.K.