IMDb’de birinci sezonun en iyi üçüncü bölümü olarak gösterilmesine rağmen, biz bu bölümü pek beğenmedik. Aslında bölümden çok, daha geniş konularda sohbet ettik: Dünya nüfusu sorunu, Avrupa’daki demografik değişimler ve modern ilişkilerdeki 'womanizer' fenomeni üzerine derinlemesine bir tartışmaya girdik. Önümüzdeki hafta ise çok daha yüksek beklentilerimiz var! Yeni bölümde neler olacağına dair ipuçlarıyla dolu sohbeti kaçırmayın. Bizi takip etmeyi unutmayın!
Ya izlediniz mi? Ben izleyeli çok oldu Hatırlamıyorum sizin girmeniz lazım Çünkü iki hafta önce falan izledim O zaman mutlu yıllar falan da dememiz lazım. Ben de önceden istedim. Mutlu yıllar olsun. Yine yaşlandık. Daha yaşlanmadık. Herkesin doğum günü farklı. Abi ben iki doğum günü var. Herkesin 2025'i süper olsun. 2025 bir şeyin karesi mi? Tam karesi olacak sayı değil mi ya? Evet. 625'e benziyoruz da. 25 kere 25 625 galiba. Valla. Çok iyi. Onun çünkü kolay formülü vardı ya. Nasıldı? Söyleyeceksin diye bekledim. Aaa 25 çarpı 25 ya. İşte 20 artı 5 20 eksi 5 gibi bir şey. Kestirme 20 ile 30'u çarpıp 25 mi de ekliyorsun öyle bir şey? Şu anda ben kaybettim 20'den. İlk 20'yi söyledim de kaybettim. 2 kere 3 6 600 artı 5 kere 25'e 625. Daha kolay bir yolu var abi. 25 ile 20'yi çarpıyorsun 500. 25 çarpı 5 125. 500 artı 125 eşittir 625. Evet ben de böyle çarpıyorum. Bu dağ kamını sen sakladın. Bunlar bölümde nereye gidiyor abi? İngiltere değil mi? İngiltere. Ya ben bilmiyordum. İngiltere'nin neresi? Şato. Bir tane şatosu. Kuzeyde bir yerler galiba. Öyle Londra falan değil. İngiltere olduğunu da şeyden hatırlıyorum. Bir yerde bizim aslan İngiltere'yi gömüyordu hatırlıyor musunuz? Şatonun etrafında bir yürüyüş yapıyorlardı düğünden önce. Logan İngiltere ile ilgili şey diyordu. Ölmüş imparatorluk. Immigrantlarla falan yürüyor şu an işte. Böyle kaleleri falan var. Başka bir bok yok burada gibi bir laf ediyordu. Bayağı Avrupa'yı gömüyordu bence orada ya komple. Genel olarak. Haklısın. Amerika'ya dönmek istiyorum dedi. Amerika'da her şey daha böyle canlı savaş ortamı giymiş anlatıyor. Daha mücadeleli bir ortam. Onu uyaran bir şey yok İngiltere'de muhtemelen. Aynen. Bunu diyen de İngiltere'den Amerika'ya göçmüş bir adam. Yurt dışındaki Türklerin de böyle bir şey var. Türkiye'yi beğenmeme muhabbeti. Demek ki herkes de var. Herkes de var aynı şey abi. Sürekli batıya gidiyor herkes. Değil mi? Hintliler Hindistan'ı gömüyor abi. Ama ben Avustralya'yı gömen bir Avustralyalı görmedim. Ben Hindistan'ı gömmeyen bir insan da görmedim. Doğru. İnsanoğlunun ortak özelliği Hindistan'ı gömmesi. Ama Logan mesela Avrupa'yı ya da işte İngiltere'yi nereye gömmek istiyorsa orayı gömüyor. Ama şatoda yapıyorlar yine etkinliği. Yani. Biz de vazgeçemiyoruz İngilizce. Yani bu hikayede kazanan yine İngiltere ve Avrupa oldu. Yine paralar cepte. Doğru. O şatoda şimdi bayık muhabbet de bir evlilik yapmak ne kadara patlıyordur gençler. Şimdi bir uçağın buzunu eritmek 100 bin Euro ise o şatonun da buzları vardır. Bilmiyorum. Burası fenadır ya. 10 milyondan aşağı çıkmamışlardır mesela. Gerçi 10 milyon dolar da şimdi para da değil. Değil mi? 100 desen ona 100. Düğünde fiyatla ilgili tek şey şarap fiyatı. Hatırladım. Şarapları Tom'un annesiyle babası almış. Sürekli işte herkese şarapları beğendin mi falan diyordu. Şimdi beğendim deyince babası şey demişti işte bizim için bir Fortuna mal oldu bu demişti. Onlara da yazık ya. Ayak uydurmaya çalışıyorlar. Kaç paraydı acaba hiç söylemediler değil mi onu? Abi kaç şarap içinmiştir? Hadi hesaplayalım. Madem. Kaç kişi gelmiştir? Kaç kişi gelmiştir? Oradan hesaplayalım bir baştan. 300 kişi var gibiydi bence. Tabii. 2 kişi bir şarap içer mi? Abi bir kişiyi 2 tane almalısın ama öyle ortamlarda. Ziyan da olacak bir kısmı. 600 şarap. Kutlamada daha çok içilir değil mi kesin? Kişi başı bir şarap desek bile bence çok abartı değil. Bütün gün oradasın. Bir de şampanyası olacak bunun daha. Bütün gün mü? 2 gün mü? Kaç gün harcayacaklar acaba? Doğru bazı ya birkaç gün oluyor aslında değil mi? Bir eğlence yapılıyor sonra bir sefer. Kişi başı 3 şarap diyelim. 900 yaptı. Bir de kırılacakları falan da hesaplayalım. 1000. En az 1000 şarabın olması lazım böyle bir etkinliği düzenleyebilme için. Bunu da 3'e bölelim. Bir alt seviye şaraplar olsun. Alt seviye derken normal şaraplar olsun. Bir orta seviye şaraplar olsun. Bunlar pahalı şarap. Bir de bunun üstüne koyalım. Hayvan gibi pahalı şarapları koyalım. Çok karıştırdın lan. Niye lan? Hayvan gibi pahalı 200 tane şarap olsun. Pahalı şarap 4. 400 tane olsun. 400 tane de normal şarap olsun. Hadi bakalım. 1000 şarap oldu. Güzel. Neden olmasın? Bizim değil mi oğlum bu podcast? 1000 şarap. Şarap başı ortalama 400 desek. Hangileri için? Hangi grup için? Hepsi için. Hepsine ortalama vereceksin. Tabii oğlum daha karmaşık haline getirmeyin. Kalem kağıt yok. Gerçi Ayberk kafadan hesaplar ama ne olsun. Bence 500 bin etsin ya abi. 500 bin gitmiştir şaraba. En pahalı şarap diye internetler atıyorum şu anda. Türk fiyatı ararsan orada daha pahalı galiba. New York müzayelesinde 500 bin dolara alıcı bulan bir şarap varmış. Bence yarım milyon gitmiştir abi şaraba. Euro diyelim ona. Hadi biraz daha pahalı. Ya da pound olsun İngiltere'de. İyi para ya. 500 milyon sterlin. Pardon 500 bin sterlin. Milyonlardan oldu. Oğlum 200-300 kişi var demedik mi sen? Nasıl verdin? Bir şarap 1000 olsa bile 300 bin yapmıyor mu? İşte 1000 şarap toplamda dedik. Ben de oraları takip etmedim çok sıkıcıydı ya. İnternet sitemizde bir de geçtim. Ayberk fiyatı sen soruyorsun. Açıyorsun muhabbeti sonra takip etmiyorsun ya. Biz böyle bir şeyi Türkiye'de yapabilir miyiz? Bizim kalemiz falan var. Şatomuz var mı? Yok herhalde. Polonya Kalesi. Kalemizi aklıma o geldi. Şatoyla kale aynı şey değil değil mi? Onlar farklı şeyler. Kale biraz daha militaristik de şato hani zengin adamların yaptığı bir şey. Evini korumak için mi şato yapıyor? Sanki yani. Bir de show off anlamında. Arazi falan da var ya şatoyu yönetiyor. Onlar landlord değil miydi abicim? Bunlar kendi arazilerinin içerisine yapıyorlar bunu. Bunlar küçük küçük birbiriyle savaşan tipler. Örnek veriyorum. Geri bir anlamında demedim ya. Bayağı zengin insanlar şatosunu yapıyor. Şatonun önünde bir bahçesi oluyor kocaman falan gösteriş anlamında. Onu söylüyorum. Derebeylerin kaleleri var. Bu da kale. Bak mesela hatırla bölümü. Köprü vardı köprüden geçiyor. Aynen köprüden geçiyor. Niye köprüden geçiyor? Etrafını kazmış. Etrafını su doldurmuş. Ki oradan böyle bir askeri hareketlik olduğunda geçemeyecekler. Sadece o köprüden geçmek zorunda kalacaklar. O da muhtemelen sonradan eklenmiştir. Normalde köprüyü açarlar eklenmiştir. Normalde köprüyü açarlar ya böyle çıkı çıkı çıkı diye açılır yavaş yavaş. Ondan sonra dışarı çıkarlar işte harararar diye askerler. Sonra savaşırlar. Şövalyeler. Oradan mesela geçemiyordu. Yani bunlar da aslında bence kasaba boyunda kale. Hem kale hem ev falan. Zengine kale yakışır. Şaşırdık mı? Aynen. Belki de bin kişi var zaten yani. Bence o otobüs oradan geçerdi bu arada. Niye geçmemişti? Ağırlık olur diye mi geçmemişti? Ağırlık olur diye geçmemişti ama Tom da şey demişti. Yani ben de bu işin içindeyim. Hospitality Business'deyim. Ben de anlıyorum bu işlerden. Siz uyduruyorsunuz bunları sürekli bir şeyle geliyorsunuz bana dedi. Bence çok haklıydı. Çünkü o otobüs oradan da geçerdi. Hadi geçmedi diyelim. Oradaki insanların, gelen insanların valizlerini falan taşıyacak insanlar bulunabilirdi. Bence Tom'un ailesine büyük saygısızlık edildi. Ayıp oldu diyorsun. Amerika'da ama medieval bir içi çok yoktur belki. Tom orada sallıyor olabilir. Anlamadım. Abi Tom orada kadına çok pis azar kaydı ya. Gücü gücü yetene saydırıyor bu dizide. O hoşuma gitmiyor. Haa o da diyorsun ki sadece o kadını azarlayabiliyordu o yüzden azarladı. Greg yoktu tabi. Greg ile aralar iyi ama. Greg'in elinde şeyin kopyaları olduğu için. Bölüme girelim biraz. Giremedim. Senin gibi şatosu bizi yordu. Abi Sheeve babasını nasıl sattı ya? Ben hiç beklemiyordum ya. Politikacı ile bir şey mi yapıyordu o? Neydi satış? Politikacı dedi ki bana dosya bir şey getir dedi. Ben bu babanın kanalını mahvetmek istiyorum dedi. Sheeve de gitti Tom'a dedi hani Tom bir şey vardı onun detaylarını söylesene dedi. O da söyledi. O da direkt gitti Gide söyleyecek yani verecek bilgiyi. Baba sana dedi bak seni alt edeceğim dedi. Direkt şirketini de ailesini de her şeyini de sattı Sheeve ya. Sattı mı satacak mı? Kafasında sanki öyle bir plan var da söylemedi henüz değil mi? Söylemedi ama anlaşmayı sağladı yani Gile istediğini elde etti. Bölüm sonunda el sıkıştılar daha doğrusu sıkışmadılar birbirimizi kirletmeyelim dediler ama. Oradaki anlaşma neydi ya ikisini? Gile o bildiği bilgiyi açıklamayacak yani Sheeve'in bildiği bilgi fabrika olmayacak. Karşılığında ATN'de Gile ile ilgili kişisel haber yapılmayacak. Anlaşma buydu. Vay be yalnız ağız dalaşı yaptı ya bu Gile, Logan şeyde. Merdivende. Aynen. Orada nasıl ağzını payını verdi Gile'in. Logan süperdi orada değil mi? Aynen çatır çatır çatır çatır hiç. Gerçek bir kapitalist gibi konuştu. Hoşuma gitti. Ne dediği hiç hatırlamıyorum ama bayağı iyiydi bayağı keyiflenmiştim orada. Herkan Logan'cın. Herkese merhaba. O da çok hafif romancı. Benim hissettiğim. Değil mi? Bir sempati duyuyorum da hafif hayat. Kendall da seviyoruz. Hardcore Kendall'cuyum abi. Gerçi o da babasını mahvetmek üzerine bölümde bayağı iş yaptı ama. Yine de Kendall daha hoşuma gidiyor benim. Kendall bu bölüm daha oturaklıydı. Daha sevdim ben Kendall'ın hareketlerini. Bu bölümde çok çocuksu yaklaşmıyordu işlere biraz daha olgun yaklaşıyordu. Kendall hostile takeover yapacaktı bu bölümde o. Ona dair bir şey aldık o pas geçidi herhalde. Nasıl ya onu konuşuyorlar değil mi oğlum sabah? Ayverk. Bölümü izledik mi? Dedim ya iki hafta oldu. O şeyde konuşuluyordu. Prak denen bölümde o barda konuşuluyordu. Bu bölümde ne kadar ilerledi o mesele? Şöyle Kendall bu olayın olacağını şeyi açıklıyor. Adamın adını unutturuyorum ben. Ortak olan Stevie miydi? Yok yok Stevie değil. Zaten Stevie ile yürütüyor o işi. Şu babasının eski işteki çalıştığı adam. Frank. Bir çıtlattı. Böyle böyle bir şeyler var. Ne düşünüyorsun gibisinden. O da kem küm etti. Sonra Stevie ile konuşurken. Stevie'ye dedi ki ben böyle böyle söyledim dedi. Dedi ki oğlum mal mısın dedi o da. Ne açıklıyorsun yoksa hostile takeover bu böyle. Her önüne geleni bunu açıklayamazsın falan. Minimalinde konuştular bunlar. Sonra o ekip bu olayı hızlandırma kararı aldı. Draft kağıtlar ve mektuplar çıkmaya başladı. Evliliğe fırsat biliyorlar yani herif. Evliliğe odaklanmışlar. Ne evliliği? Evliliği. İltirade ya Logan. Lan yok adama söylemiş adam da gitmiş bir report bir gazeteciye galiba açıklatmış o durumu. Bu ayyuka çıkmadan bu mektubun bir şekilde verilmesi gerekiyor. Logan diyecekler ki biz bunu alıyoruz diyecekler galiba hani. Ne deniyor ona? Tebrikat. Tebrikat mı deniyor? Getirip adamın eline verecekler. Diyecekler ki biz bunları bunları alıyoruz. Hadi bakalım demeleri gerekiyor. O yüzden de süreci hızlandırmışlar ki Logan bunu duymadan şey yapmasın. Kıllanmadan hani bu işi baltalamasın. Tamam işte şeyden korkuyorlar. İngiltere'deyken duymaz da döndü yani birileri fısıldayabilir. Ondan korkuyorlar. Yani evet ama. Muhtemelen. Yani öyle bir olay olduğu için de hızlandırma kararı aldılar. Orada Kendall birazcık şey muhabbetine girdi. Olmaz ya bu falan tribüne girdi ama. Adamlar eşeğini sağlam kazığa bağlıyorlardı orada. En son. Draft kopiler çıkmaya başlamıştı bir takım printerlarda. Bölüm sonunda zaten Kendall diyor işte şunu şunu yapacağız. Daha sonra bu böyle olacak. İşte hissedarları bildireceğiz. Hissedarları bildirdikten sonra babamın yapacağı bir şey kalmayacak. Hisse fiyatları uçacak çünkü herkes bize güveniyor demiş. Hissete fiyatları uçar mı? Bu takeoverdan dolayı. Onu da bilmiyorum biraz polyanlacılık oynuyor. Onun olmasını istiyor. Kendall zaten bir polyanlacı ya. Kafada her şey pozitif onun için. O yüzden birazcık daha. Bu bölüm şey oluyor ya. Tom Nate ile tanışıyor. Nate ile ilişkisi olduğunu anlıyor ya. Çok kötüydü doğru. Greg fısıldıyordu galiba değil mi onu? Ben gördüm falan filan diyordu. Tom da reddediyordu garip bir şekilde. Zaten kendi şeyleri vardı önceden. Şüpheleri vardı. Tom anlıyor mu o olayı? Anlıyor anlıyor aynen. Greg söylemeye çalışınca da hayır söyleme sus diyor. Hani dillendirmeyelim bunu. Çok acımacım sanki. Çok acımacım saniyedir. Çok fenaydı ya. Ve bunu bile bile evleniyor. Ve soyadımı Roy mi yapsak diye düşünüyor. Bunun üstüne daha bile. Çok üzücü. Para böyle bir şey. Bizde de Tansu Çiller'in kocasının soyadı Çillerdi değil mi? Özer Çiller miydi neydi öyle bir şeydi. Aklıma direkt o adam geldi ya. O zannedi. Tansu Çiller dedin aklıma Hülya Avşar geldi. Ne kadar güzel kadındı. Nereye kayboldu acaba? Şimdi güzel değildir gerçi. Son haline bakalım. Pardon dinleyicilerimizden özür dilerim. Ankara Cumhuriyet Lisesi'ne gitmiş. Ondan sonra da Bulvar gazetesi de yer almış. Bulvar şey değil miydi ya? Seksi kadınların şeyi. Belki eskiden öyle değildi. Sonra el değiştirmiştir falan onu olduğunu düşünmüştür. Olabilir. 61 yaşındaymış. Radikal gibi bir şeydi. Enterler okurdu. Ayverk çok okumuş biliyor. Beyler çok o bölümdü ya. Konuşacak hiçbir şeyim yok. Ya ben de düşünüyorum. Bende de hiçbir şey yok. Ya bir tek Şatoyu hatırlıyorum. Dogen'ın Şatoyu boklamasını hatırlıyorum. Hatta orada böyle Avrupa'ya falan giydirince. Acaba Ayverk sonra ne diyecek bu konuyla ilgili diye düşündüğümü hatırlıyorum ama bu kadar. Avrupa'yla ilgili konuşalım isterseniz oradan. Dogen'ın giydirdiği kısım birazcık haklı bence. Avrupa geleceği çok da olan bir yer değil. Ama bu şey demek değil. Avrupa boka dönecek demek değil kesinlikle. Avrupa'da hala aklı başında bir sürü insan var. Bazen böyle bu venture kapitalistler falan konuşuyor. Avrupa'yı gömüyorlar ya. Ama Avrupa'da iş yapmak zormuş. Yani şirket kurmak zor. Onu idam ettirmek zor. Regülasyon daha fazla çünkü. Evet ama yani bununla da kimse uğraşmak istemiyor galiba. Öyle olursa da. Hırslı insan da daha az. O şirketleri kurmak için hırslı insan lazım. Avrupalı gençlere bakacak olursak genelde böyle mühendislikle falan uğraşacak genç pek yok. Herkesin eli işte gözü oynaştı. Hayat kalitesinde falan. Hani o yüzden ondan söylüyorlar yani Avrupa'dan hard kuruş çıkmaz diye. Ama Amerika'yı düşün. Amerikalılar da sonuçta bu şekilde. Bu işle çok ilgilenmiyor olabilirdi. Nasıl artıyor? Bütün dünyada kafası çalışan insanlar Amerika'ya gitmek için uğraşıyor. Amerika bir şekilde onlara daha açık ve daha kolay iş yapmalarını sağlayan bir ortama sahip. Genius'ın X şeyinden çıkıyorsun. Ülkesinden çıkıyorsun ve Amerika'ya gidiyorsun. Aynı şeyi Avrupa için söyleyemiyorsun abi. Yani X kişisi çıkıp şey diyemiyor yani. Ben Avrupa'ya gideyim de orada acayip iş kurayım diyemiyor. Çünkü bir gidiyorsun. Bir gidemiyor. İki gitse bile acayip iş kuramıyor. Yani regülasyonlara takılıyor. Bir sürü ıvır zıvır var falan. İş kurmaya kalksa yani iş kurmanın kendisi iş o haline gelecek gibi bir durum söz konusu değil mi? Söz konusu Avrupa'nın imigrasyon problemi de var. Avrupa'ya gidenler genelde böyle iş kurmaya falan gelen tipler değil. Sığınmacı olarak gelen tipler ya da alt seviye işlere gelen tipler falan. Avrupa'da adam yok bu alt seviye işleri yapacak. Çık İngiltere'de gez mesela ya da Paris'te falan. Bütün bakkallar, çakallar, berberler hepsi göçmen adamlar. Avrupalı değil yani. Avrupalılar iş yapmıyor oralarda artık bırakmış durumdalar. Farklı boyutları var mesela burada iş açmak çok basit. Gel şirketini online açabilirsin. Anında fatura kesmeye başlayabilirsin bir gün içinde. Ama vergi çok yüksek. Burada yüzde elli gelir vergisi var. Freelancer bir iş yap atıyorum. Beş bin euroluk bir fatura kes 2500'ünü direkt devlet alıyor. Mesela Amerika'da bu daha ufak. Bir de yapmaya çalıştığın işler çok yüksek. Mesela Avrupa Birliği GDPR diye bir şey çıkardı. Her şeyi yavaşlatan bir şey. Innovation'ı burada kolay ilerletemiyor. Benim okuduğum kadarıyla firmaların en büyük sıkıntısı oluyor. Mesela AI ile ilgili çok zeki insan var. Çok iyi üniversiteler var. O talentler hep Amerika'ya gidiyor. Çünkü oradaki firmalarda rahat işleri product'a dönüştürüp hemen bir şey yapabiliyor. Ama burada pek öyle ilerlemiyor o işler. Teknik detayını bilmiyorum ama bu da çok iyi. Çok iyi. Teknik detayını bilmiyorum ama bu sağda solda okuduğum kadarıyla sıkıntı o. Ama büyük firmalar Avrupa'daki talent'ın iş gücünü kullanmak için de çok fazla hub açıyor. Buraya mesela atıyorum. Uber mesela Hollanda'da çok büyük bir firma. Çünkü burada iş gücü Amerika'ya göre ucuz olduğu için buradaki mühendislik de kötü değil Amerika'ya göre. Buradaki insanlarla iş yapıyor. Biraz işler öyle ilerliyor. Avrupa'nın geleceği var mı yok mu bilmiyorum ama tabi biraz daha insancıl bir yer. Orası çok daha kesin. Verginin yüksek olmasından da belli. Aynen yani insancıl olursun da rekabet edemiyorsun herhalde insancıl olunca. Öyle bir trade off var. Amerika'da sağ kalanlar baya kral sağ kalamayanlar da sürünüyor ama öyle bir yer. Burada belli bir seviye var. O belli bir seviye olması da aslında mesela çocuk büyütecek bir insan için daha çekici olabilir bilemem. Yani çocuğunu sokağa saldığında nakıl edin tekik edip arabayla çocuğunu ezmeyecek yani onu birazcık bilmek güzel. Yani onu birazcık bilmek güzel. Abi geçen bir arkadaşımla konuşuyorum. Adam kendi freelance iş yapıyor. Araba aldı. O dedim şirketi araba aldı aransın. Yok dedi ya kişisel kullanımı vergiden kesemiyorum dedi. Kilometre kilometre kaydediyorlar abi. Ona göre vergi ayarlıyor. Düşünsene böyle bir ortam. Freelance dediğin böyle top tenuntan falan iş alanlar mı yoksa? Öyle. Yurt dışındaki firmaları çalışıyorlar. Ya galiba onunla ilgili şey vardı. Eğer yurt dışında bir şirkete çalışıyorsan. Ve o şirketin Türkiye'de bir ofisi yoksa. Sen onu vergilendirmiyorsun. Sadece gelir vergisi beyan etmen gerekiyor galiba. O da bir şey diyorlardı ya. Gelirinin yüzde yirmisine mi ne şey yapan. Bir para ödüyorsun galiba. Yani on bin dolar aldın. İki bin dolar ödüyorsun. Tamam oluyor sekiz bin dolarını artık şeye koyabiliyorsun gibi bir durum söz konusuydu. Eğer hani kendin burada bir şirketsen. Bir şirket kişi şirketi falan kurduysan mesela. Öyle bir şey yapabiliyorsun galiba. O yüzden başarılı. Fiyatlama açısından. O iyiymiş. Burada mesela freelance çalışanlar üç ay üst üste aynı firmaya fatura kesemiyor. Öyle kurallar da var. Burada öyle bir şey var. Yani yüzde yirmi gibi bir şey var. Eğer o şirketin burada bir görünür yoksa. Hiçbir sıkıntı olmuyor. Bu ne demek? Amerika'da bir tane şirkete çalışıyorsun. Amerika'da bir start up. Heriflerin burada ofisi yok. O zaman sıkıntı yok gibi bir durum söz konusu. Ama aynı şey galiba. Ne bileyim. İçerik üretenler için falan geçerli değildi. Çünkü YouTube'un işte burada bir ofisi var falan. Onu vergilendirmek zorunda kalıyorlar galiba. Bildiğim kadarıyla. Geçenlerde bir mobille ilgili bir şey vardı. Mobili uygulama geliştiriyorsan elde ettiğin gelirin yüzde on beşini veriyormuşsun galiba. Gerisi senin. Fix. O da çok ilginç. Böyle bazı şeyler var galiba. Baya güzel kullanılabilecek noktalar var. Galiba diyorum. Çünkü çok eminde değilim. Otomatik değil değil mi? Doğru mu anlıyorum? Mobili uygulama geliştirdim. Ben sattım. Bir x para kazandım. Kendim beyan edeceğim vergisini yani. Sen beyan ediyorsun ama yüzde on beş veriyorsun. Otomatik olmaması ilginçmiş. Otomatik dediğin? Verginin. Kaynaktan kesilmesi. Bilmiyorum nasıl yapacaklar ki onu. Beyan üstüne kuruluyor zaten birçok şey. Yani sen bir şirket kuruyorsun. Ondan sonra onun bir kaydını kuyduğunu tutuyorsun. Sonra da beyan ediyorsun. Şu kadar para getirdim buradan. Al sana yüzde on beşi diye. Sen en sonunda ödüyorsun sonuçta. Yani bir developer isen tek. O da aslında şirketin varmış gibi bir şey yani. Herkes şirket. Kişi şirketi kuruyor öyle bir durumda. Yani dışarıya çalışanlar burada çalıştığını gösterebilmek için bir kişi şirketi kuruyor. Ve onun üstünden beyan ediyor. İnsanda daha bir farkındalık olur öyle vergisini kendi beyan edince. Tabii canım. Nereye gidiyor benim param falan diye bir daha çok sorar. Ben paramı bürüt alıyorum mesela. Sene sonunda diyorum ki nerede bu yollar, köprüler hepsini istiyorum. Hepsi yapılsın. Bu paralar benden gitti bir şeyler yapılsın. Yol köprü deme yol köprü deme. Onu yapıyorlar zaten. Park da park. Park da yapsınlar abi. Her yer, her yer abi yeşil alan olsun. Bütün ağaçların güzel budanmasını istiyorum. Yazın kışın ayrı çiçekler ekilsin her yere. Bunları istiyorum. Yeni hastaneler, yeni okullar artık neler yapılacak hepsi yeni olsun abi. Gıcır gıcır istiyorum hepsini. Yapmakla bitmiyor bir de maintenance var. Ona ne diyorsun? Kim maintain edecek sürekli gıcır göstermek için? Her sene üstünden geçmek lazım. Sene başında benim verdiğim vergilerle yapsınlar. Sene sonundaki kısmıyla maintain etsinler abi. Düşünsene sürekli yapıyorsun. Nüfus artmıyor, gelir artmıyor, vergi artmıyor ama maintenance hep var. Yaptıkça new maintenance. Çok kötü yani. Az yapsınlar. Japonya'da nüfus düşüyormuş. O yüzden evler boş kalmaya başlıyormuş. Japonya'da düşüyor. Fertility rate 2'nin çok altında. 1'e yakın diye biliyorum. O zaman mesela Japonya'dan ev almak mantıklı mı böyle bir durumda? Supply var baya. Aslında çok dramatik değil mi bu? Fertility rate'lerin hesapları vardı. Şimdi sallayacağım tabii hatırlamıyorum da. Atıyorum 50 sene sonra Japonya yarısı kadar falan olacak. O kadar dramatik yani. 2 jenerasyonda falan nüfus baya bir biçiliyor. Fertility rate'ler düşükken. Avrupa'da da var mı bu soru? Var. Japonya kadar değil ama var. Hocam'da da yoktur o sorun abi. Var abi. Burada da mı var? Var. 2'nin altında Avrupa'da bütün gelişmiş yer. Şöyle diyebilirim. Gelişmiş ülkelerde 2'nin üstünde olan galiba yok. 2'nin üstünde olan yerler hep böyle acayip. Orası üremese de olur diyeceğiniz tarzda yerler. Dünyanın geleceği açısından hiç iyi değil aslında. Gülerek konuşuyoruz da baya vahim bir durum. Elon Musk diyordu Amerika'yı üstte fertility rate'ini arttırmak zorunda hayırsız falan gibi. Ondan diyor muhtemelen uzun vadede. Bilmiyorum. Gelişmiş diyoruz ya kendimize gelişmişlik. Gelişmiş insanların gelişmişliği maintain edebilmesi sayesinde var. O insanlar gidince gelişmişlik diye bir şey de kalmayacak. İyi de şey değil mi mesela AI çıktı, makinelaşma var bilmem ne var. Zaten birçok işi bunlar yapıyor olacak. O zaman da zaten bu kadar çok iş gücüne ihtiyaç duymayacaksın. O zaman fertility rate'in düşünüşünden de gocunmamak gerekiyor. Normal yani. İnsanlar da sonuçta bu kararı kendi veriyor. Öyle değil mi? Bundan önceki toplumda, tarım toplumunda diyor ki adam ben 10 tane çocuk yapayım da şu tarlalarımı eksin diyor mesela. Çok mantıklı yani fertility rate'in sürekli yükselmesi demek senin aslında sürekli zenginleşmen demek. Bu da çok güzel bir şey ülkeler adına. Güzel noktaya pay bak baksana. Ama şu anda mesela. Aynen yani şeyini de üretiyorsun, yiyeceğini de üretiyorsun, teknolojini de üretiyorsun. Her şeyi üretebileceğin zaten makinelaşmış bir ortam var. Muhtemelen AI'da birçok şeyin... Birçok iş gücünü işte gereksiz hale getirecek falan. Aynı anda da doğurganlık oranı da düşüyor. Böylece bir noktada bunlar kesişecekler. O optimum noktadan devam edecekler. Ama devam edemezsin işte sayılar devam edemeyeceğini gösteriyor. Fertility rate sabit bir sayı yani. Her zaman popülasyon 100 milyon olsa da 2 olmak zorunda. 5 milyon olsa da 2 olmak zorunda. Şunu söylüyorum. 2'yi tutturamadığın sürece yok olmak zorunda. Tamam şunu söylüyorum. Öyle bir noktaya geldi ki atıyorum. Bilmiyorum şu anda Avrupa'nın nüfusu kaç? 200 milyon diyelim. Düştü düştü 50 milyon oldu. 50 milyona geldiğinde öyle bir optimum nokta belirlenmiş olacak ki. Her işini zaten makinalar yapıyor. Sen de çok böyle sofistike işler yapıyorsun falan falan. Ve 50 milyonluk nüfus zaten çok güzel yaşadığı için diyor ki bir yerine bundan sonra 2 çocuk yapayım diyor mesela. Tamam al sana işte şey koruma. Ama bu çelişkili işte. Sen şeyi dedin ya tarımdan girerek. Hani tarım güzel örnek çünkü eskiden insanların çocuk yapma inisiyatifi vardı. Çocuklar ileride yardımcı oluyordu. Hayatı şimdi çocuklar sadece baş ağrısı olarak görülüyor. İnsanlar eziyet olarak bakıyor yani çocuk yapmaya. Çocuklar daha sonra evden ayrılıyor zaten gidiyorlar falan. Hani sana geri getirisi olacak bir şey değil eskisi gibi en azından. Hani maneviyatı falan geçiyorum. Maddi anlamda söylüyorum. Bunu konuşmuştuk ama. Hani zengin olsaydınız kaç çocuk yaparsınız? 10 mu demiştin sen? 5-10 demiştin galiba. Çünkü zengin olunca bakacak birini de buluyorsun. Ya da bir şekilde bakıyorsun. Aynen. Eğlencesi senin için önemli oluyor. Diyorum ki öyle bir nokta optimum noktada senin için eğlencesi artık önemli olacak. 2 çocuk yapacaksın ve rahatlayacaksın. Herkes de böyle optimum optimum takılıyor olacak. Ya da. Onu sağlayabilirsen okey. Ya da şey olacak yani devletler belki bunu üstlenecekler. Sen çocuğunu yap ben bakarım diyecek belki. Buradan nereye gidiyoruz? Cesur yeni dünya. Devlet inisiyatifleri çalışmıyor diye okumuştun. Bazı örnekler vardı. Benim okuduğum roman da hiç öyle demiyor. Yok yok ancak hatırlamıyorum. Cesur yeni dünyada gayet çocukları tıkır tıkır yapıyorlardı yani. Var işte böyle. Okumanı öğrendiler araştırmanı öğrendiler. Okudum yani. Çok oldu. Yani bence optimum bir nokta olabilir. İşe boyanlardan biri mesela inisiyatifleri var. Almanya'nın falan da Avrupalı devletlerin de var. İnisiyatifleri şey öğrenmiyor genelde. İnsanlar yemiyor inisiyatifleri. Çok da inisiyatif verebilecek bütçen yok. Zaten borç içinde bütün batılı devletler. Abi Japonya'daki olay birazcık daha karmaşık. Orada kültürel bir olay var galiba. Yani Japonya dışından biriyle birisinin gelmesiyle işte onunla evlenmen falan çok mümkün değil anladığım kadarıyla. Çok istenen bir şey değil. Ama Avrupa için bu böyle değil. Yani her yerde işte ekspatlar var. Daha nasıl diyeyim her milletten insanın olduğu bir yer var. Ve daha herkes açık bu konuya. Daha kolay olabilir. Abi fertility rate düşünce dünyadaki fil nüfusu artacaksa fertility rate oranı düşsün. Zerre umurunda değil yani. Ülkelerin borcu formu. Ne nüfusu? Fillerin. Fil. Ya da aslanların, kaplanların. Diğerleri artıyor dedim ya. Yani bu Afrikalıları artıyor. Bangladeş, Avrupa. Ülkelere bakarsan deli gibi artıyorlar. Hani nüfus totalde azalmıyor zaten. Ama gelişmiş yerler azalıyor. Onlar hala tarım toplumunda olduğu için mi artıyor abi? Neden bunlar böyle tavşan gibi sevişli bir çocuk yapıyor bu ülkeler? Daha da kötüsü *** bırakıyorlar affedersin. Yani hani evlilik falan diye bir şey yok genelde o ülkelerde. Bayağı çocuklar babasız falan büyüyor. Adam peydarlıyor, kaçıyor gidiyor. Böyle çok örnek var. Bayağı ciddi sayılar yani. Hani aile dediğin şey tutarlı bir şekilde falan. Hani batıda olan bir şey genelde. Çok kötüymüş ya o zaman. Şey yapalım ya Afrika'nın nüfusunu alıp Amerika'yı bir kısmı Japonya'ya gitsin. Orada biraz medeniyle sinler. Japonya'ya ***. Neyse podcastımızı racist edin. Sadece gördüğümüzü söylüyoruz. Çünkü çok racistsiz. Durum kötü arkadaşlar ne yapayım? Şimdi biri çıkıp gerçekleri söylemesin mi? Değil mi abi belki? İnsanların bunu bilmeye hakkı yok mu abi? Sanki bilmiyorlar. *** Abi benim tüm Hollandalı komşularımın 2-3 çocuğu var en az. Ve hepsi aynı yaşta gibiler böyle. Aralarında 9 ay falan var çocukların. Ben anlamıyorum. Bisikletin önünde 3 tane çocuk görüyorum. Yani boy farkı çocuklar arası 5 cm falan daha fazla değil yani. Arka arkaya yapılmışlar işte. Çok iyi değil mi? Abi çok iyi. Ben bir aile gördüm. Bugüne kadar gördüğüm yeni iadeydi. Baba önünde 3 tane çocuk da bisikletle geldi. Annesi de yan bisikletteydi. İkisi park etti. Çocuklar bisikletin önünde oyun oynuyor. Bunlar girdi içeri. Kahvelerini aldı. Çıktı konuşuyorlar. Çocuklar hala oynuyor falan. Sonra kahveleri bitmek üzereyken. Nereden biliyorum bu bilgiyi bilmiyorum da. İşliler bir süre. Ondan sonra gittiler tekrar. Elde kahve. Karı koca yan yana bisiklete inerken konuşuyordu. O kadar sağlıklı bir aile yapısı vardı ki. Acayip kıskandım. Acayip imrendim yani o insanlara. Bağırış çağırış çığlık falan yok yani değil mi? Çocuklar sakin. Hiçbir şey yok abi. Çocuklar şarkı söylüyor. Elleriyle bir oyunlar oynuyor. Sürekli gülüyorlar. Çok iyi lan. 3 tane çocuk demek ki iyi para kazanıyorlar. Burada da fertility rate 2'nin altındaysa gerçekten şaşırırım. Hollanda'da zaten yabancılar sürekli çocuk yapıyor. Hollandalılar yapıyor. Bir şekilde yüksek olmasını beklerdim yani. 2-6 diye biliyorum yani. Yani bildiğim kadarıyla H2 üstü gelişmiş ülke. Yani. Şiv ile Tom kaç çocuk yapar o zaman onu konuşalım. Hazır evlenme hedefini neler? Sıfır. Sıfır bir sayı mı rakam mı onu tartışabiliriz. Hem rakam hem sayı 2. Sıfır. Ölçeselerimde öyle saçma bir şey vardı. Sıfırla birinin bir farkı vardı. Rakam tek dijit olursa rakam oluyor işte. Ne sik... Ya sıfır yaparlar diyorum ben çünkü onların hiç ayağı sağlam ayak değil ya. Tom da farkında olayların. Kısa süre boyayayım. Kısa süre boyayabildik bence. Annesi de herkesi soruyordu ya. Ne kadar sürer, ne kadar sürer. Anneleri çok küçük. Egzersizhanelerden biri oydu aslında. Ben annesinin annelerini çok şey yapamadım ya. Peki onun hikayesi ne? Onu anlattılar mı biliyor musunuz siz? Anne niye İngiltere'de? Yok henüz anlatmadılar. 2 sezon ya da 3 sezon sonra anlayacağız onun hikayesini. Peki anne 3'ünün de annesi mi? 3'ünün annesi çok güzel söyledin. 4.sünün annesi değil. Connor'ın annesi değil. 4'ü unuttum Connor'ı unuttum doğru. Hakikaten öyle mi peki? Öyle. Oh okey. Abi 2 kadından bahsedeyim. Birisi Connor'ın sevgilisi. Bir tane rahip Connor'a ne iş yapıyorsun deyince kız direkt şey dedi. Connor hiçbir şey yapmıyor dedi. İkincisi de ağzından Tom'un load'unu Tom'a geri veren kız da Roman'la beraber düğüne geldi. Ve Roman'ın annesi bu kadınla evlen dedi. O sahne de çok komikti bence. Ve sonra Roman gidip o kıza gerçekten evlenelim mi dedi. Of. Peki Roman niye sevişmiyor? Öyle bir sahne de yok muydu? O kız getirdiği kız da yatak odasındaydı ama sevişmiyordu. Yanlış mı hatırlıyorum? Hatırlıyorum. Psikolojik bir problem mi vardı? Zaten Roman'ın da psikolojik bir problemi var ya. Terslik var. Var mı bilmiyorum. Benim yoktu. Şimdi gördüm ben ilk kez bu bölümde. Nasıl oğlum ya? Garsona çağırıyorlar sonra garson arayınca bu elektriği oluyor. Onun haricinde cama yaptığı bir sahne var. Ama öyle bir implikasyon yok ki orada arayınca elektriği olduğu gibi. Arıyor, o sekse başlıyor yani bilmem. Olur mu işte? Olur mu bir implikasyon? Tabii adam... Normalde olamıyor gibi bir implikasyon var. Aynen. Öyle düşünmüyorum işte. Yani o düğündeki kadınla beraber de olamıyor çünkü o tarz şeylere ihtiyaç duyuyor. Aynen. Bence. Allah Allah. Okey. İyiymiş. Buna niye bu kadar şaşırıyorsun? Çünkü net değil bunlar. Bence çok şeydi açık diyor. Bu bölüme kadar bana açık yani yok. Roman Womanizer karakterdi bugüne kadar. Sen çok yalnız kalabilirsin. Roman'ın hareketleri aşırı Womanizer abi. Aşırı Womanizer ama Roman Womanizer değil. Ama ilk kez işte yatakta göründük biriyle siz de abartmayın canım. Yani ilk herif bir telefon açınca gitti karıyı *** yani o kadar o kadar. Jump the conclusion derler ona. Ne biliyorsunuz yani ereksiyon sorunu olduğunu? Womanizer bir şey değil. Womanizer bir karakter sürekli kadınlarla flört eder ve sürekli onlarla fiziksel bir temas falan kurar. Roman'da onların hiçbiri yok abi. Yani o yüzden diyorum yani birisiyle beraber olup olmaması değil. Asıl buradaki işaret. Mesela trigger olduğu şey işte başka adamın onun karısına ya da sevgilisine yaklaşması onu tahrik ediyor. Bu birincisi ama Roman'ın neden böyle olduğunda 2 sezon sonra yine öğreneceğiz yavaş yavaş. Ayberk. Aynen o zamanki podcastlerde konuşuruz bu konuları. Roman üzerine özel bir bölüm bile yapabiliriz yani istersen. Çünkü hak ediyor. Başkalarının sevgililerimize yavşamasının bizi tahrik etmesi az çok gidiyor aslında. Bu şey olabilir bu arada. Ama daha çok kadınlarda olabilir emin değilim. Adam Roman'a laf ettirmiyor ya. Hiçbir şey dedirtmiyor. Çok güzel. Valla savunuyor falan. Bir de genelledi mesela yaptığı hareketi genelledi. Sanki biz de öyle davranacakmışız gibi. Roman spor. Bu bölümün geçtiği mekanlar güzeldi. Çünkü şatoda falan oluyordu ama genel itibariyle çok böyle ıkınıyordu sanki bölüm. Logan gelince birazcık daha zevkli hale geldi. Helikopterle geldi tabii ki Logan yine. Otobüste gelecek hali yok adamın. Onun haricinde en eğlendiğim kısmı da Gil'le konuşurken ağzının payını böyle çata çata vermesiydi. Gil'den atıp nasıl bir politikacı olduysa yani ne cevap verebiliyor ne bir şey yapabiliyor falan. Logan, Logan, Logan falan diyor. Adam buna nakıl etme diyor bir şey diyor. Bu da sadece Logan, Logan, Logan diyebiliyor. Neyse istediği şeyi kaptı ama herhalde. Ya bu bölüm çok kolay oldu. Ama benim o kadar hoşuma gitmedi bu bölüm. Düğün bölümünden çok hevesliyim ama çok büyük beklentilerim var şimdiden. Bir sonraki bölüm bence bomba olacak. I Am D bir puanla bakmadım ama bu bölüm birinci sezondaki en vasat bölümlerden birisi gibi geldi bana. Pardon bu bölümdeki en güzel şeyler de işte o kadın sahneleri bence çok güzeldi. İki tane hayat kadınının zengin adamları parmağında oynatması çok hoşuma gitti. Sizce Tom evlenmeli mi evlenmemeli mi? Zor soru bu be başkanım. Evlensin para yapar. Ben Tom olsam evlenmem. Ama Tom karakterinin Şiv'den daha iyi bir geleceği olmaz. O yüzden evlenmeli. Vay çok iyi yorum. Katılıyorum ben sona kadar. Tom liginin üstünde bir av yaptı diyorsun. Çok üstünde. Yani Tom'un akıllı bir adam olması gerekiyor. Hani bir işte yükselmiş bir şekilde Şiv'de çalışmış hatta onu tavlamış falan ama o akıllılığını hiç göremiyoruz. Hep aptal gibi. Greg'i görünce ne kadar mutlu olup böyle thumbs up yaptığı ben orada şok oldum ya. Lan ne yapıyorsun sen? Thumbs up ne? Ailen yarım milyon dolar vermiş içkilere sen hala böyle bir tane köylü çocuğunu görünce mutlu oluyorsun. Çok ezik. Abi geçen bölüm Tom'la ilgili herkes o kadar güzel saydırmış ki. Albert bir cümlesine şey diye başlıyor. Tom aptalın teki diye başlıyor. Giriş yapıyor o kadar eğlenceli ki. Hatırlamıyorum. İyi bir şey. Kaç tane vereceğiz Erkan puanı? Kaç tane verelim? Şöyle yapalım. Şok şato dedik. Şato mu? Kale mi? Ya da metropol mü? Böyle diyebilir miyiz? Şato mu? Kale mi? Yoksa apartman mı bu bölüm? Daha iyi oldu. Net apartman bence. Bence de apartman. Kaç odalı bilmiyorum ama dupleks altı odalı apartman diyorum. Güzel. Hepimiz ortak bir karar vermiş olduk. Kimse şato vermedi mi ya? Oy bir değil de. Ya siz Kale Kale deyince Dünya Sağtlan Şampiyonu'sunu izlediniz mi? Takip ettiniz mi? Magnus'u aldı mı giden yok etmedi mi? Magnus girmedi bile. Hintli bir adam kazandı. Hintli kim vardı? Bilmiyorum gerçi artık. Ben takip ettim. Genç bir çocuk. Ben Magnus olmayınca ilgimi çekmediği için bakmadım. Bu arada Dünya Şampiyonası hep Mart'ta oluyordu. Bu belki başka bir şampiyonudur ama Magnus kazanamadı. Satrancın hala relevent spor olmasına şaşırdım. Eskidendi böyle satrancı. Hani bir şeydi falan şimdi. Bilmem ben kimseyi oynarken bile görmüyorum dışarıda. Chess.com baya aslında popüler yaptı. YouTube yayınları falan da baya iyi. Baya izleniyor. Ben de oradan Magnus'tan işte biraz gaza gidip baktım falan. Eğlenceli oluyor izlemesi. Ama hiç oynamıyorum. O da ayrı mesele. Tarihini okuduysanız Sovyetler zamanı, Soğuk Savaş zamanı falan baya politik bir şeye bürünmüş satranç. İşte Sovyetlerin şampiyonu Amerika'nın şampiyonu ile oynuyor işte. Dünya Şampiyonluğu için. Bunlar baya önemli eventlermiş. Herkesin takip ettiği. Şimdi böyle bir social relevent bir olay değil. Rocky ile o Rus boksörün şeyi de fena olmuştu. Onun gibi. Fly Me To The Moon diye bir film vardı. Bu aralar da. Bu aralar yeni çıktı. Scarlett Johansson'ın oynuyor. İzlediniz mi? Baya güzeldi. İzledim. Henüz izlemedim de. İzleyeceğim umarım. Şey var ama o zaman dur. Satrançta Kasparov vardı değil mi? Kasparov herkesi mi yeniyordu? Öyle bir şey vardı. Yani demek ki satrançta Ruslar yeniyordu. Amerikalılar da yenildikleri için Rocky mi çekmişler yani? Çünkü o da sanki Rusları yendiklerini gösteriyorlar ama filmde. Gerçek böyle değil. O dönem benim dediğim şey yetmişlerdi. Amerika'da bir genius vardı. Fischer diye. Bobby Fischer. Bakabilirsiniz. Bobby Fischer Rusların şampiyonunu yeniyor. Bobby Fischer oluyor dünya şampiyonu. Daha sonra Karpov geliyor Ruslardan. Seneler sonra Bobby Fischer ile oynayacak işte finalde. Bobby Fischer ben oynamam sen de diyor. Gidiyor bırakıyor satrancıyı. Karpov böyle oynamadan zavallı şampiyon oluyor. Karpov da Kasparov dediğin ya. Kasparov'dan önceki Rus şampiyonu. Karpov'dan sonra Kasparov oluyor. Kasparov ama Amerika'ya göçtü. Ama Amerika'ya göçüyor sonra. Amerikan vatandaşı sanırım şu anda. Ve Rusya'ya karşı çok konuşan bir adam falan. Political activist gibi. Ruslarla Amerikalılar böyle hep aktivistleri kendi aralarında değişiyor ya çok oldu. Değiştirmiş oluyor. Düğün bölümünde görüşmek üzere arkadaşlar. Görüşürüz. Görüşmek üzere. Altyazı M.K.